Bir sedyede kalp hastalığı olan düşkün bir teyze yatıyordu. Geldiğinden beri yanı başında duran, zar zor bastonuyla yürüyen amca, eşi ve aynı zamanda refakatçisiydi.
Amcanın yanına gitmiş: "Hastanın genel durumu iyi değil, yoğun bakıma yatabilir, hayati riski var, isterseniz çocuklarına da haber edin." demişti.
Amca da: "Evladım, senin yaşlarında üç evladım var. Çalıştık, çabaladık, okuttuk. Şimdi hepsi ayrı ayrı deniz aşırı memleketlerde. İki üç yılda bir, bu küçük şehre ya gelirler ya gelmezler. Halimize çok şükür, idare ediyoruz. Arayıp haber ederim inşaAllah." dedi.
Amca çocuklarını aramış, birine ulaşabilmişti. Oğlu da doktordan bilgi almak isteyince, tekrar aramak için telefonunu getirmişti.
Amcaya sordu: "Oğlun nerede amca, ne iş yapar?"
"Amerika’da psikiyatrist oldu."
Oğlunu tekrar arayıp telefonu da uzattı. O da oğluna hastayı tüm detaylarıyla anlattı.
Oğlu: "Anlıyorum doktor bey, ama benim Amerika'da çok yoğun bir gündemim var. Çok önemli kongre ve konferanslarda görevliyim. Beni anlayacağınızı düşünüyorum. Zaten sigortayı bugünler için yaptırmıyor muyuz? Siz ne gerekiyorsa yapıyorsunuz, teşekkür de ederiz." dedi.
Şaşkındı. Konuşma bitmişti zaten... Bu adam çok kibardı, bununla birlikte yaklaşımı çok nankörceydi... Son dönemlerde insanın bireyselleşmesi, akım haline getirilmişti. Artık bu cevap birçok kişi için normaldi. Normallerimiz çok değişmişti.
Amcaya telefonu geri verdi. Üzerinde büyük bir mahcubiyet hissi vardı. Gözünün önünde üç evlat büyüten, onları okutmak için çabalamış ve son nefesine yaklaşmış bir anne vardı. Ve annesinin son nefesi çok da umurunda olmayan bir evlat... Sanki bu kusuru kendi işlemiş gibi üzüldü. Teyzenin yanına gitti, ellerinden tuttu ve sordu:
- Nasılsın, biraz daha iyi misin? Bir ihtiyacın var mı? Ağrın, sancın var mı?
- Yok evladım. Allah razı olsun. Seni de yoruyoruz böyle. İyiyim ben, geldiğimden beri gözüm biraz daha açıldı, çok şükür...
Bu konuşmalar geçeli bir saat falan olmuştu. Tahliller çıkınca teyzeyi, yoğun bakıma yatıracak ve bir daha görmeyecekti. Ancak tahmini oydu ki, oğlu onun kadar meraklanmıyordu annesi için...
Gece boyu şu sorular sürekli zihninde dolaştı durdu.
İnsanoğlu evlat edinmeyi neden isterdi?
Evlat, hayatta en çok bedel ödediğimiz, canı yanınca bizim de en çok canımızı yakan, mutluluğunda en çok sevindiğimiz, son nefesimizde en çok yanımızda görmek isteyeceğimiz varlık değil miydi?
Bu zahmet yerine elbette karı koca olarak yaşayıp çok da rahat bir ömür sürülebilirdi. O emek, günün birinde aile bağlarımız kopsun ve her birey kendi yalnızlığında kavrulsun diye mi verilmişti?
Evde nöbetten gelince sarmaş dolaş olduğu iki kızı gözünün önüne geldi. Onları çok seviyordu. Böyle bir şey yaşasam kaldırabilir miyim diye düşündü. Acı tatlı yaşanan her olay, biriktirdikleri her anı, aralarındaki bağı güçlendiriyor ve baba-kız ilişkisinin tadını da daha çok hissediyordu. Kızları da ona böyle nankörleşirler miydi? İnsan, kendi üzerinde emeği olan, onu seven anne babasına karşı neden ve nasıl nankörleşirdi?
Amcanın psikiyatrist oğlu, kibar bir şekilde konuşmuştu onunla. Ama söylediği sözler çok kabaydı mana olarak. Sadece kibar olmakla güzel bir ilişki kurulabilir miydi? Eskiden insanlar köyün diğer ucunda bile biri hasta olduğunda ziyarete gitmemeyi ayıp sayardı. Ne olmuştu da bu kaliteli ilişkiler yok olmuştu? Hepsi geçmişin hikayeleri olarak mı kalacaktı? Modern zamanlarda böyle kuvvetli, birbirinin ihtiyaçlarını dert edinen ilişkiler kurulamaz mıydı?
Dünyanın öbür ucunda iş hayatı, insanlarla ilişkileri iyi de olsa, insan asıl yanında olması gerekenlerin ihtiyacını karşılamadan gerçekten iyi olabilir miydi? Ailemizle çok uzak, çok kopuk ilişkilerimiz varken, gerçekten başka insanlarla iyi ilişkiler kurabilir miydik? Aile bağları modern zamanların iş hayatı için ayak bağı ve insanı yavaşlatıyor gibi görünüyordu. Ya bireysel yaşamın hiç mi dezavantajı yoktu?
İnsan hedefine odaklanıp yüksek mevkilere, mertebelere ulaşınca, maddi olanaklar artınca, lüks bir hayat yaşayınca mutlu olur muydu? İnsanın manevi ihtiyaçları nelerdi? En yakınlarıyla sevgi ve güven bağları olmayınca insan eksik kalmaz mıydı? Bireysel ve başarılı ama özünde yalnız ve mutsuz insanlar artmadı mı?
Aklındaki bu sorularla nöbeti bitti. Sabah evine varınca çocuklarıyla yine sarıldı. İyi biri olmak bazen ilişkilerin kuvvetli olması için yeterli değildi. Çocuklarının gelecekte daha kaliteli ve dengeli ilişkiler kurabilmesi için yeni yöntemler öğrenmeye ve tekrar ciddi bir şekilde bu konuya odaklanmaya karar verdi.
İnsanoğlu hem mutlu hem de başarılı olmak isteyen bir canlıdır. Ne yaparsa da bunun için yapar, dolayısıyla niyeti iyidir. Ancak bazen isteklerimiz aşırılaştığında başarılı olmak veya mutlu olmak için koyduğumuz hedefler hırsa dönüşebilir.
Hırs insanı yalnızlaştırır, hedefine yaklaşıyor gibi gösterirken aslında uzaklaştırır. İnsan isteklerini, ihtiyaçlarını, ilişkilerini, amaç ve hedeflerini dizayn etmeden gerçek mutluluğa ve başarıya ulaşamaz.
Tam da burasıdır Deneyimsel Tasarım Öğretisi'nin olduğu yer. Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin tüm seminer programları, mutluluk ve başarının gerçek yöntemlerini sunmak üzere dizayn edilmiştir. Güçlü bağlar kurabilen, aile olabilen, kendi dününe göre daha mutlu ve daha başarılı insanlar arttıkça toplamda toplumda da insani ilişkiler güçlenecektir.
&
İnsanın neyi neden yaptığını bilmiyor olması kazanç zannettiği kayıplarına sebep oluyor bu hayatta
YanıtlaSil“Bireysel başarılı ama özünde yalnız ve mutsuz” ne kadar doğru.. aile bağlarımız parçalandı. Ve bu durumda çok normalleştirildi..
YanıtlaSilAhh... modern hayat adı altında bireyselleşen yaşamlar, en yakınına duyarsızlaşan, somutun peşinde soyutu kaybeden insanlar... Ve şu yaşam telaşı denen şey ölümü dahi unutturacak kadar nasıl bir ilüzyon...
YanıtlaSilYalnızlık başta ne kadar da güzel görünüyor; sorumluluk yok, bulaşan yok, kimse için bişeyler yapmak zorunda değilsin. Sonradan ortaya çıkıyor; sorumluluğunu paylaşan yok, canın sıkılsa konuşacak biri yok, senin için bişeyler ya da hasta olduğunda bir kase çorba yapanın yok… Oysa aile bağları vücutta ki kaslar gibi değil midir, insanı ayakta tutar..
YanıtlaSilGüçlü bağlarla biŕleşen aile olabilmek...
YanıtlaSilNe guzel ifade etmisşiniz
Emeğinize saģlık
Günümüzde aynı cati altinda bireysel yaşmak bir stil oldu.
Herkez kendi odasında, birbirinden habersiz, Şu an böyle ise zor zamanlarda nasıl birleşeceğiz Bağlar saglam olmayinca ?
Çok güzel bir yazıı:ne olursak olalım önce iyi insan olmamız gerekir. Aile candır bir ağacın kökleri anne baba dalları çocuklardır.
YanıtlaSilAile nediri bir daha gözden geçirip bu kavramı doğru anlamışmıyız düşünmek gerek, aile bağlarını anlamadan ona gereken değeri vermek mümkün değil, insan tüm yönleri ile kavrayamadığı şeye karşı doğru algılama yapamaz.
YanıtlaSilKaleminize sağlık . İnsan yetiştirirken nerede doğru nerede yanlış yaptığını anlaması ölçüye ihtiyaç var.
YanıtlaSilİnsan kendini her şeye yeter zannettiğinde kolaylıkla bireyselleşiyor, yalnızlaşıyor… Maddi ihtiyaçları giderdiğinde ailesi için sorumluluğunu tamamladığını sanıyor ama güçlü ilişki kurmanın ne demek olduğunu aile bağına nasıl da ihtiyaç duyduğumuzu çoook sonrasında anlayabiliyor… İlişki ne demek, aile bağı ne demek? Gerçek mutluluk ve başarı ne demek? Bunları öğrenmek için hayat kalitemi nasıl da arttırdı ☺️ Teşekkürler deneyimsel öğreti…
YanıtlaSilİnsan kendisinin hiç yaşlanmayacağını, hiç hastalanmayacağını, hiç ölmeyeceğini düşünüyor. Hiç en yakınlarının ilgisine, sevgisine, desteğine ihtiyaç duyacağını düşünmüyor. Hep bireyselliğin ön planda olduğu hayatlar çoğaldı, insanlar gerçek ilişkilerden uzaklaştı malesef
YanıtlaSilBu güzel yazı Çağan Irmak'ın Bizi Hatırla filmini hatırlattı. Zamanı yerine koyamayacağız o yüzden de çok kıymetli. Acaba ben bu durumda olsam ne yapardım? Hepimiz bu soruyu düşünmeliyiz.
YanıtlaSilEn sık rastldığımız olaylar bunlar maalesef... Toplum git gide bireyselleşiyor. Buda aile bağlarını iyice zayıflattı. Aileler bozulunca da toplum bozulmaya başlıyor. RABBİM gerçekleri yaşamayı nasip etsin
YanıtlaSilKimbilir belkide evladin degil bizim eksikligimizdir boyle sonuclar.Sonucta yapilan hersey Allah icin yapildiginda goren yine odur.Evladin kalbinede merhameti indiremezmiydi yaradan.Yaptiklarimizin sonucunu teslimiyetle yaradandan beklemekten baska care varmi?Birazda kendimizden yola cikalim derim.herseyin en guzelini en iyisini yapip takdir Allahindir demekten baska care varmi.Kim bile bile kaybedecegi yola girer ki?
YanıtlaSilParayla herşeyi halledebileceğini zanneden zihniyet..insan bu para' nın hırsına bir kapılınca, onu ne eziyetlerle büyüten anne -baba'nın yüzüne bakmaz iken, iş hayatında , o kariyer için hiç değmeyecek insanlara kul-köle olabiliyor..
YanıtlaSilÇok kıymetli bir yazı... insan nasıl oluyorda en yakınları en uzak oluyor. nasıl nankörleşiyor yada nankörleştiklerini farkettim peki şimdi ne yapmalıyım dediğinizde deneyimsel tasarım öğretisinin kıymetli bilgileri yolumuzu kısaltıyor......
YanıtlaSilAslında insan bir yerle, birileriyle bağı olmazsa özgür olabileceğine ve istediğini yapıp daha mutlu olabileceğine inanıyor. Oysa bağı olduğunda, her dönüp sağına, soluna, ardına önüne baktığında doyduğunu, mutlu olduğunu bir bilse. Bunu ancak gerçek ve samimi bağı olanlar anlayabilir...
YanıtlaSilBir insan yemeğe götürdüğü eşini sandalyesine nazikçe oturtuyor.
YanıtlaSilÖzeniyoruz ama aynı kişi eşini doğum masasında bırakıp gidebiliyor.
Gerçek ilişkilerin değişmez yasaları işte DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ Eğitiminde anlatılıyor…
Hayat bizden denge istiyor. Bir şeyi fazla isteyince o denge bozuluyor ve başka yerlerden kaybediyoruz. Yani istek nerede aşırılaştıysa problemde oradan kaynaklanıyor. Bu en çok geri kazanması zor şeyleri kaybettiğimizde acı veriyor. Kestiğimiz bağlar gibi...
YanıtlaSilÇok güzeldi gayet iyi anlatılmış yaşadım nerdeyse fazla bireysellik problem
YanıtlaSilEllerinize sağlık, başarılarınızın devamını dilerim..
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. Gerçekten içim acıdı. İnsanın büyük ümitlerle büyüttüğü ama yetiştiremediği evladı nasıl da insana bu kadar nankör olabiliyor.
YanıtlaSilGünümüzün en yaygın problemlerinden bireyselleşme. Gençlere geleceğe dair hayallerini bile sorduğumda “deniz kenarında kendime bir ev tutmak” diyor. Halbuki hayatımızdaki insanlarla olan ilişkilerimizi reddederek onlardan uzaklaşarak mutlu olacaklarını zannediyorlar. Bir aile verilmiş doğduğunda onların içindesin, akrabalar, sonradan okul hayatı, iş hayatında yalnız çalışamıyorsun yanında birileri var hep.. insanın düşünmesi lazım “niye” diye😶
YanıtlaSilGünümüzün çok önemli sorunu insanların bireysellesmesi, bireysellestikçede sorumluluk larda azalıyor. Bu durum genel geçer olmasada insanın işi ne geliyor. Oh ne güzel sorumluluk almadan yaşamak.
YanıtlaSilBir de bu durumun pek çok etkeni var. Insanlar hayatlarını kurmak isterken bu pek çok etkenin içinde kendisi için bir şeyler yapmaya çalışırken aslında kendisinde yabancilasiyor, nihayetinde insan olduğunu maddi olarak belki kendine yetebilir. Ama manevi olarak yetmeyeceğini, helede kendisini koşulsuz seven kabul eden insanlara karşı kendisininde koşulsuz olmasi gerektigini ( bu alış veriş gibi dusumulmemeli) insan hep kalbinde, vicdanında hep hissetmeli.
Halbuki şunu iyice anlamaliyizki her şeyin başı sevgisizlik, yalnizliktir. Günümüz deki siddetlerin en büyük nedeni sevgisizlik
Toparlamak gerekirse çocuklara sevgi ve ailenin bu hayatta en önemli güç olduğu. Iyi gün de kötü gün de önceligimizin ailemiz olduğu bireylerin bilinç altına yerleştirilmesi
Empati kurabilen, vicdanlı çocuklar yetiştirmeli,
Teorik olarak kafamızda kurguluyoruzda hayata ne kadar gecirebilirsek oda bizim
Bir acilci olarak o kadar gozumun onune geldi ki bu kisiler.. Insanin hayatin gerceklerini bilmeden dayanmasi cok zor oykuler var. O yuzden deneyimsel tasarim ogretisi egitimlerine gitmenizi tavsiye ederim.
YanıtlaSilGüçlü bağ kurabilen insanlardan olalım inş. :) Deneyimsel Tasarım öğretisinin destegini almak bu konuda bizi cok destekledi. Tşk. Ederiz
YanıtlaSilBirkaç kişinin ORTAK ÇATI altında yaşamasıyla değil;
YanıtlaSilORTAK PAYDA altında yaşamasıyla oluşan topluluk.
Sevinçleri,
Hüzünleri,
Hedefleri,
Amaçları ortak .
İnsan en çok karşılıksız verene nankördür. Ve en çok karşılıksız verdiğinden nankörlük görmüştür. Alma-verme dengesini bozduğumuz her yerde nankörlük kaçınılmazdır. İnsan en çok da yaratıcısına nankördür. Çünkü daha anne karnında 9 ay rızkımızı vereni, doğduğumuzda bu dünyadaki yaratılmış diğer canlıları yönetebilecek zekayı vereni reddeder ve hikmeti kendinden bilir. Bir tane sineğin bacağını yaratamazken, kendini üstün görür. Anne babaya nankörlüğü de bunun uzantısıdır.
YanıtlaSilBugünün insanları “ben” dedikçe soyut ya da somut ihtiyaçlarında yalnız kalacağını, çok koşması, terlemesi, acele etmesi, telaş etmesi, dolayısıyla yanlışlıklar yapması ve onları toparlamaya çalışması ile nam salan… Halbuki geçmişte bir topluluk, grup, ahali, aile olmuş “biz” diyen insanlar, somutta çok iş yapıyor gibi görünse de, herkesin birbirinin derdine koşturduğu, güvendiği, sevgi dolu, sağlam bağlarla donanmış ilişkiler yaşadı. Geçmişte yaşananlar bugün için de imkansız değil. O tarz bir yaşama adım atmak hepimize nasip olur inşAllah.
YanıtlaSilİstediklerimizi elde edince mutlu olacağımız sandık hep.. Sahip olmaya çalıştığımız şeylere çoktan sahip olan ama mutluluğu bulamamış olan insanlara bakmak hiç aklımıza gelmedi. Sevdiği insanla evlenmiş ama herhangi huzursuz, o istediği serveti elde etmiş ama sağlığını kaybetmiş, o kariyere Sahip olmuş ama elinde başka hiçbir şeyi kalmamış ve daha nicesi... İstediği şeylere sahip olması mutlu olması için yeterli midir? İnsan ne olursa mutlu olur gerçekten? Kaleminize sağlık..
YanıtlaSilinsan, ah insan..
YanıtlaSilşimdi geçen yıllarına mı üzülsün, arkasına dönüp baktığında bir duvar öremediğine mi üzülsün..
çok acı bir durum..
tam hayatın içinden, neredeyse herkesin şahitliği uzaktan yakından var bu tarz bir öyküye. ölçü elimizde, aynı hatalara düşmemek dileğiyle..
YanıtlaSilAilemizle cok uzak,cok köpük ilişkilerimiz varken,gercekten baska insanlarla iyi ilişkiler kurabilir miyiz?
YanıtlaSilÇok güzeldi gerçekten kaleminize saglik,zihnimize sağlık...
Cok güzeldi kaleminize,zihninize saglik..
YanıtlaSilBireyselliğin çok güzel olduğunun zannedildiği şu dönemde neyin ne olduğunu anlamak için yardımcı olacak bir yazı. Kaleminize sağlık ☘️
YanıtlaSilBireysel yaşamaya çalışmak akıntının tersine yüzmeye çalışmak gibi, çok yorar, nefessiz bırakır, boğar. Ki yaratılışımız muhtaçlık üzerineyken bu neyin direnişi.?
YanıtlaSilİhtiyacı algılayabilmek, ihtiyaç görmek, bağ kurabilmek..
İçten dışa, en yakınından uzağına..
Çok kıymetli bir yazı.. Emeğinize sağlık..
YanıtlaSilAsıl olmam gerekenin yanında değilim, asıl olmam gereken yer de değilim. O zaman neyin kıymeti kalıyor ki. En yakının olan aile ye uzaktan bakılan bu dönemde, çok güzel hatırlatıcı bir yazı olmuş.
YanıtlaSilAile bağları kalp ben 😊
YanıtlaSilİnsan..Hırsları uğruna, aşırılaşmış istekleri doğrultusunda yakınını bıraktı da, uzakları yakın etti kendine... Böylece yakınındakilerin uzaklaşması kaçınılmaz oldu. Somutlaştıkça insan somut olana meyli arttı. Sahte mutlulukların cazibesine kapıldıkça ilişkileri de sahte oldu. Yanlış anladı, başarıyı, sevgiyi, kıymeti, hayatı... Oysa biz gerçek olanın peşine düştükçe gerçek olanı seçtikçe kalitesi artar hayatımızın...
YanıtlaSilBence aile bağları 🌿🙂
YanıtlaSilAile bağlarının zayıflığı ya da kopukluğu sebebiyle yaşadığımız o boşluğu maalesef başka şeylerle doldurarak mutlu olmaya çalışıyoruz. Farkında olmadan saksıdaki toprağı boşaltıp o boşluğun oluşturduğu eksikliği toprak dışındaki şeylerle doldurmaya çalışmak gibi...
YanıtlaSilDünyanın öbür ucunda iş hayatı, insanlarla ilişkileri iyi de olsa, insan asıl yanında olması gerekenlerin ihtiyacını karşılamadan gerçekten iyi olabilir miydi? Çok düşündürücü ve çok acı. Kaleminize sağlık 🌼
YanıtlaSilNormallerimiz ne kadar da gerçekten uzak olabiliyor
YanıtlaSil