Uçsuz bucaksız bir ormanda, birbirinden farklı ağaçların göğe uzandığı bir yerde, her ağacın kendi kuşu vardı. Meşenin dallarında sabırlı baykuşlar yaşar, incir ağacına düşkün serçeler konar, çam ağaçlarında ise rüzgârla dans eden saka kuşları öterdi. Her kuş, doğasıyla uyumlu ağacı seçmiş, yuvasını orada kurmuştu. Çünkü kuş bilirdi: Yuvasını yanlış dala kurarsa, ne rüzgârla baş edebilirdi ne de açlıkla. Ormanın kıyısında ise başka bir kuş yaşardı. Adı Rava idi. Rava, ne tam anlamıyla bir saka kuşuydu, ne de serçe. O bir İspinozdu. Kanatları biraz parlak renkte, ötüşü biraz farklıydı. Farklı olmaktan gurur duyardı ama bu farklılık ona bir huzur değil, sürekli bir arayış veriyordu. Her sabah başka bir ağaca uçar, "Belki bu sefer bulurum" derdi. Parkları bahçeleri severdi. Ama yaşamın hareketli olduğu yerlerde de kendine bir yuva kuramadı. Sonra da bir ormana bir şehre doğru uçup kendine bir dal aradı. Bir gün meşe ağacına kondu. Oradaki baykuş ona şöyle dedi: "Biz burada...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi
Dününden daha iyi olmak isteyen, gerçekle sahteyi ayırt ederek doğru kararlar vermek isteyen, daha mutlu ve daha başarılı olmak isteyen, ne kadar bilirse bilsin öğrenmeye açık olan herkes için...