Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

En son yayınlar

Düşünen Karınca 2- Ben Kimim?

Ertesi gün yine koloninin dışındaydık. Dışarıda bir hayatımız vardı. Çalışıyor, koşturuyor, kesiyor parçalıyor ve içeri taşıyorduk. Bizden öncekiler, kendimiz ve bizden sonrakiler için hazırlık yapıyorduk. Bir yandan ihtiyaçlarımızı gidermek için mücadele ederken diğer yandan toprakta tarım yapıyorduk. Her birimizin görevleri vardı. Çenemiz yardımı ile kopardığımız yaprakları toprak altında saklıyorduk. Onları çiğneyip lapa haline getirip ve kuru yaprakların üzerinde mantar yetiştiriyorduk. Toprağın hava almasına ve humus yönünden zenginleşmesine sebep oluyorduk. Ormandaki ağaçlara zarar veren böcekleri avlayıp doğanın dengesinin bozulmasını önlüyorduk. Tohumları toprak altına taşıyarak, onların filizlenmesine ve çoğalmasına katkı sağlıyorduk. Sanki ne yapacağımızı doğduğumuz andan itibaren biliyorduk. Tüm bunlar bizim meylimizdi. Toprağın üzerinde şöyle bir durdum. Birkaç saniye çevremi seyrettim. Şu anda milyonlarca karınca etrafımda koşuşturuyordu. Kahverengi bir zeminde duruyorduk.

Düşünen Karınca 1-Bağ

Siz hiç karınca oldunuz mu? Ben bu sabah ilk kez gerçek bir karınca oldum. Kalk borusuyla tüm işçilerle birlikte harekete başladım. Nemli toprağın içerisinden yokuş yukarı yürüdüm. Sırayla dışarıya doğru çıkıyorduk. Göremesek de ön sıralardaki karıncaların dışarı çıktığını hemen anlıyorduk. Çünkü onlar durduğunda hepimiz duraklıyorduk. Kimse konuşmuyordu ama buna rağmen olup biteni anlıyorduk. Bu kadar sessizlikte birbirini anlayan milyarlardık. O halde konuşmak iletişim değil miydi? Sıram neredeyse gelmişti, önümdeki karınca da benim gibi ilk kez dışarı çıkıyordu. Etrafa bakınıp olan biteni anlamaya çalışırken en önde duran asker karınca ona doğru eğilip ‘Çabuk ol!’ diye bağırdı. Ama o kadar merakla etrafına bakıyordu ki askeri duymadı bile. Demek ki bağırmak da iletişim değildi.  Arkamdakiler yavaşlamasın diye seri hareketlerle ilerliyordum. Nihayet sıra bana geldi, bir anda yüzüme bir serinlik çarptı. Yaşasın, artık dışarıdaydım! Birkaç adım atarak biraz sağa çekildim. Gözlerim dar

Hiç Pişman Değilim

Karşı komşumla 25 yıldır aynı binada yaşıyoruz ama bir kere gerçekten ihtiyacını merak etmedim. Hiç pişman değilim! Bana yardım etmeye gelen birine gereksiz tepki gösterip hiç alttan almadım. Hiç pişman değilim! Borçlu olduğum halde yeni bir borca girerek tatil yaptım. Hiç pişman değilim! Yıllarca bana zarar veren bir adamla beraberdim. Onun için her şeyi yaptım. Hiç pişman değilim! Yıllar süren dostluğumu dostumun küçük bir hatası ile bitirdim. Hiç pişman değilim! Dişimle tırnağımla kazandığım sermayemi aşırı harcamaları ile yitirip 3 kere iflas ettim. Hiç pişman değilim! Hiç pişman değil miyim gerçekten? Oysa pişmanlık insanın hatadan dönebilmesi için en gerekli şeydi. Popüler kültür insana yaptıklarından hiç pişman olmaması gerektiğini empoze eder. Kulağına çalınan şarkılar bile bunu söyler durur. Peki diyelim ki ben yeni bir yemek tarifi denedim. Ve yemeği yaparken bir malzemeyi yanlış zamanda eklediğim için yemek olmadı. Bütün malzemeler boşa gitti. Malzemeleri alırken çokta para

Park Günlükleri

‘’Anneee, park!’’ Kırmızı spor ayakkabılarını kapmış, hızla koşarak öğrendiği iki kelime ile annesinin kucağına atladı Zeynep. Artık küçük Zeynep yürümeye başladığı için, havalar da ısınmışken, Elif’in park mesaisi başlamıştı. Zeynep, Elif’in ilk çocuğu olduğu için parklarda yeni yeni boy göstermeye başlamışlardı. Evdeki işleri hallettikten hemen sonra, parka doğru yol aldı anne kız. Caddenin hemen karşısına geçtiklerinde park, büyük bir merdiven ile karşılıyordu onları. Elif kızının öğrenebilme marifetini onun elinden almamak için çaba gösteren bir anneydi. Kızı daha yeni yürümeyi öğrendiği için ciddi bir kaza olmaması adına kızının arkasına geçerdi. Kızının önünden yürümesini teşvik ederdi ki merdiven çıkabilmeyi öğrensin. Hal böyle olunca, 5 dakikada değil de 10 dakikada parka varıyorlardı. Ama Zeynep'in kaslarının gelişmesi ve kendi başına bir şeyleri başarabilmesi için bu 5 dakikalık gecikmeye kesinlikle değerdi. Parka ulaştıklarında bir kaç tane anne ve çocuk gördüler.  ‘’Çoc

Sakınmak Lazım Faydasız Şeylerden

Telefonda bir röportaj videosu izliyordu. Röportajı yapan adam birçok kişiye aynı soruyu soruyordu. ‘Bu  dünyada en çok neyi merak ediyorsunuz?’ Cevaplar birbirinden ilginç ve farklıydı. Bir kişi uzayı merak ettiğini söylemişti, bir diğer kişi su altını. Erkekler kadınları, kadınlar erkekleri merak ediyordu. Para nasıl kazanılır diye merak eden de vardı, para nasıl harcanılır diye merak eden de… Bir kişi “insanı” merak ediyorum dedi. ‘Neden böyle yürür, neden konuşur? Neden hiç ihtiyacı olmayan şeyleri merak eder? Bunun neden böyle olduğunu anlamak isterdim.’ İzlediği video bittikten sonra saate baktı. Saat epey ilerlemiş, yine yapması gereken işleri yetiştiremeden bir gün bitmişti.  İnternette video seyrediyordu ama sanki kendi kontrolünde değilmiş gibi hissediyordu. İnternete internet bağımlılığından nasıl kurtulurum diye yazdı. Dopamin detoksu yapılmalı diyenler de vardı. Bazı uzmanlar sınır konulmalı, şu kadar dakika bakılmalı ve sonra kapatılmalı diyordu. Ne olursa olsun iş insanı

Yetişkin Ama Çocuk

O kadar çok zamana ve paraya ihtiyacı vardı ki. Bir işe girmesi gerekiyordu. O ise bunu nasıl yapacağını bile bilmiyordu. Yıllardır hayatın içinde çok bedel ödemişti. Yıllardır derken neredeyse 5 yaşından beri. Onca emek sonunda aldığı karşılık neydi? Koca bir haksızlık.   Ayşegül gerçek bir profesyoneldi. Önüne konan hiçbir teknolojik aletin ağa bağlanmaması mümkün değildi. Çünkü o ve yaşıtları dokunmatik telefonların, bilgisayarın olduğu bir dünyaya doğdu. Sussun diye eline telefon verdiler. Yemek yesin diye önüne tablet açtılar. Ailesi arkadaşlarıyla vakit geçirirken oyalanması için ona oyunlar, videolar izlettiler. Ayşegül de bunların hepsinin hakkını verdi. Çok çalıştı, eve ve ailesine hiç pürüz çıkarmadı. Ta ki o güne kadar. O gün her şey değişti. Çünkü o artık evsiz bir sosyal medya fenomeniydi.  Hiç anlamadı ailesi onu. Hiç hak ettiği değeri görmedi. Oysa git dedikleri tüm okullara gitti. Başla dediler başladı, bitir dediler bitirdi. Eve geldi sessiz sakin odasına geçti. Soru s

Böl Parçala ve Yönet

Kalemin ucu bile artık yazmak istemiyordu. Kalem kağıdın üzerinde hareket etmek istemezse Arif’in eli nasıl yazacaktı? Önünde duran kağıdın üzeri rakamlarla doluydu. Artılar, eksiler, bölmeler, çarpmalar… Arif “Ne yapacağım, bu işin içinden nasıl çıkacağım?!” diye düşündü. Elindeki sayfalara baktı bir süre. O kadar çok açık vardı ki zaten dolmuş bir sayfayla çözülecek gibi değildi. Baştan başlamalıydı. Temiz bir sayfa ve ucu açılmış bir kalem lazımdı. En önemlisi de dışarıdan deneyimli bir göz.  Büyük bir problemi vardı. Evlilik arifesindeydi. Birbirlerinin tüm zamanlarında, iyiliklerine vesile olmaya niyetliydiler. Evet bu onlara ikramdı. Ama ev kiralamak, düğün salonu, gelinlik, salon takımı derken tüm birikimi bitmişti. Çözüm bulmaya çalışıyordu Arif. Bereketli bir evi olması için yanlış borçlanma yapmak istemiyordu. Bu zamana kadar hep dikkat etmiş, kazandığı kadar harcamış, borç alma işine hiçbir zaman sıcak bakmamıştı.  Ama şimdi durum farklıydı. Evlenecekti ve ihtiyaç listesi uz

İnsanın Kendisi Kendisine Engel

Hayatta her insanın kabuk atma süreçleri olur. Böyle zamanlar kişinin en zorlandığı dönemlerdir. ‘Ne yapacağımı bilmiyorum, sanki problemimin içinde kayboldum. Keşke bir çıkış yolu olsa!’ dediği anda çoğu zaman sevdiklerinden beklediği desteği göremez insan. Çünkü sadece ve sadece kendi seçimleriyle geçmesi beklenilen bir öykü tasarlanmıştır.  Aylardan Eylül… Hava artık yazın kavurucu sıcağından sıyrılmış, hafif rüzgarlıydı. Sonbaharın ilk esintisi insanın tenine değdikçe sanki yorgun vücutlar bir anda dinleniyordu. Esma akşama doğru hareketin en yoğun olduğu saatlerde, işten evine dönmeye çalışan insanları balkondan seyrederken derinlere daldı. Teyzesinin ‘Evlenme çağına geldin artık.’ diye söze başlamasıyla, ‘Bilmiyorum’ dedi ve ayağa kalktı. ‘Ben mutfağa gidiyorum. Babam gelmek üzeredir, sofrayı hazırlayayım.’  Esma evlenme konusunda çok endişeliydi. Belki de çevresinin isteği ve planları onu evlilikle ilgili olumsuz düşüncelere itmişti. Evlenme konusu ne zaman açılsa Esma tedirgin

İyilikte Yarışmak

‘’İnsanlar aşağı düşmekten korkarlar. Ama yükseğe çıkmaktan korkmaları da gerekmez miydi?’’ Şu anda arkadaşıyla konuşurken, gözü yüksekte olan insanların zıddında davranıyordu. Ama yaptığının ona faydasını henüz bilmiyordu.  Okuyan, düşünen ve idrak etmeye çalışan bir genç insandı. Yaşamın içindeki zıtlıklara bakar ve onları rollerine yerleştirmeye çalışırdı. Hayat ve yasaları onun merakıydı. En büyük derdi; insanı anlayıp, dününden daha iyi olması için çabalayan olmaktı... İnsanı insan yapan çok özellik var. İstekler, ihtiyaçlar, korkular, seçimler ve tepkiler… İnsanların çoğunun isteklerine baktığında, hep dik bir yükselme eğiliminde olduğunu görüyordu. Oysa ihtiyaçları bir ritim içindeydi. Kırlangıç gibi bazen alttan bazen üstten gidiyordu. Bazen azalıyor bazen artıyordu. Yaşamın kendisi ile uyumlu olmalıydı ihtiyaçlar. Biraz kıtlık biraz bolluk, biraz kolaylık biraz zorluk.  En çok ihtiyaç duyduğu şeyleri sıraladı yüksek sesle. "Nefes almak, su içmek, yemek yemek, barınmak, gi

Ben Bir Babayım...

Ben bir babayım... İki oğlan bir kız babası... Beni ancak babalar anlar… Her senenin belli bir Pazar sabahında, elimize aniden tutuşturulan hediye paketlerine bakıp “Doğum günüm mü bugün?” diye içimizden geçirdiğimiz o anda, “Babalar günün kutlu olsun babam!” diye üzerimize atlayan ev halkı ve biz babalar…   Bu sene bir başkaydı… Anlatmazsam olmazdı... Bu sene bir babanın teşekkürü yetmez… Öyle bir güne denk geldi ki, O günün getirdiği öyle bir hediye ki... Şükür edilesi... RAB’bimin katından bir babalar günü hediyesi… Öyle bir hediye ki; Paketi nurla kaplı… İçinde Hacer annemizin gözyaşı… Oğlunu babasına teslim ederken, İçinde Hz. İbrahim’in fedası… Ormanın içinde ağlayarak varacakları yere giderken,  İçinde Hz İsmail’in duası… “Korkma babacığım!” diye İbrahim’i teskin ederken, İçinde yüce ‘Saffat Suresi’... İsmail’in ‘’Ey babacığım, sana buyurulanı yap, inşâALLAH beni sabredenlerden bulacaksın” derken, Ve başını yana yaslamış, bıçağın darbesini beklerken,  Beklerken ve mırıldanırken.

Kurbandır Takasların En Güzeli

 İnsanın her gün yaptığı şeylerden biridir takas. Ben senin hayatını güzelleştireyim, sen benim hayatıma güç kat. Ben seni doyurayım, giydireyim büyüteyim, sense benim evimi neşelendir. Ben senin hastalığınla ilgileneyim, sense bana deneyimlerini aktar. İnsan, bunları karşısındakine söylemese de aslında takas yapar. ‘Al gülüm ver gülüm’ bir hayattır bizimkisi. Kârlı olmayan alışverişe de girmez insan... Verir mi malını mülkünü, canını, eşini yavrusunu? İbrahim’e o çok sevdiği yavrucuğunu kurban etme kararını verdiren sebep neydi? Kârlı bir alışveriş miydi onunkisi? İbrahim’in İsmail’i, takasa değer miydi? Verdiği söz yeter miydi insanın, o bıçağı alması için eline? Karşılığı RABB’inin rızası ise, Kim almazdı eline o bıçağı? Kim yatmazdı bıçağın altına cesurca? Kim kendini layık görmezdi kurban edilmeye? Kurban sadece kurban değildi. İbrahim yavrusunu, İsmail canını kurban edecekti. Gazze’dekilerin sevdiklerini kurban etmesi gibi Sabır ve şükürle Her şeye sahip olana emanetini teslim ed

Мастерство в Отношениях

Отношения... 9 букв, 5 слогов, 1 слово...  Написание очень простое, но значение его очень ценно...  А почему же так ценно?  Потому что это понятие, которое сопровождает нас на каждом этапе нашей жизни... Именно след от отношений, которые были у меня раннее делает меня тем, кем я есть сейчас…  А то, каким я стану завтра, определяться моими сегодняшними отношениями…. Итак, насколько я осведомлен о том что такое отношения? Насколько хорошо я знаю понятие, которое влияет на достижение мною жизненных целей… Я хочу быть счастливым или я хочу быть успешным? Каким бы не было мое желание, я не смогу достичь этого не имея качественных отношений..  И так, что же мне нужно делать? В большинстве наших отношений мы находимся на уровне новичка. Первое, что нужно сделать – вывести эти отношения на уровень мастерства. Только тогда эти отношения перестанут быть такими изнурительными. Потому что мастер просто так не устает от работы. И тот, кто является мастером в отношениях, не так сильно зацикливается