Ana içeriğe atla

Çiçek Gibi

Yahya Hamurcu

Nesrin, çocukluğundan bu yana her gece günlük yazmaya vakit ayırırdı. Kimi zaman birkaç satır, kimi zaman uzun uzun yazardı. Kimi zaman not tutar gibi, kimi zaman içini dökerdi. İçini döktüğü gecelerden biriydi. Yorgun ama ümitle yazıyordu:

Yürüyüş yapmak, yürürken etrafı izlemek, oldum olası hoşuma gitmiştir. Her seferinde de farklı yerlerde yürürüm. Bugün etrafında bir yürüyüş parkuru ve parkur kenarlarında yemyeşil ağaçlar ve çiçekler olan bir parka geldim. Çiçekler, ısınan havayı görünce her yerden fışkırmışlar resmen. Yürüyüşü bitirirken bir tane pembe çiçeği koparıp eve götürmeye karar verdim. Çiçeklerin bazılarının üzerinde arılar geziniyordu, dikkatlice bir tanesini kopardım ve inceleyerek eve dönüş yoluna geçtim. 

Arılar da ağzının tadını biliyor diye düşündüm, öyle güzel kokuyor ki... 

Hem kokusu, hem parlak pembe rengiyle yeşilliklerin arasında ben burdayım diyor. Öylece duruyor, toprağa ayaklarından bağlanmış. Ama arılar tepesinde dört dönüyor.

Bu kadar arıyı senin etrafında toplayan şey ne?

Eve geldim, çiçeği küçük bir çay bardağına koyup mutfak tezgahına bıraktım. Geçerken aynaya gözüm takıldığında burnumdaki sarı polenleri farketmesem konu burada kalırdı muhtemelen…

Tüm çabası bu polenleri dağıtmak işte… Gidemiyor, seslenip çağıramıyor. Kalkıp gidebilse belki arıyla da muhatap olmayacak, ama o arıyı yumuşacık taç yapraklarında hem rahat ettiriyor, hem ona tam ortasında bir ziyafet sunuyor: Mis kokulu, tatlı mı tatlı nektarlar…

Üst düzey bir pazarlama stratejisi değil de ne? Hem çok faydalı hem çok zarif.

İhtiyacını giderecek olan canlının öyle lehine ki, o arı onun ayaklarına geliyor ve polenlerin paket servisini yapıyor.

Belki de yolda ölecek o arı, yağmur yağacak yuvasına gidecek ya da başka bir şey olacak. ‘’Bu kadar yedin içtin, ne varsa hüplettin, bi götürme polenlerimi başka çiçeğe, senin bacaklarını kırarım.’’ demiyor.  Ondan senet sepet de istemiyor. Derdi poleni taşıtmak, ama ‘’Nolur şu polenimi taşıyın, benim ihtiyacımı bi görün, benim kıymetimi anlayın, çoğalmam için bu şart!’’ da demiyor. 

Polenini taşıyabilecek olan canlının neye dayanamayacağını biliyor. Onu çekecek olan besini üretiyor. Senin ihtiyacın bende diyor. Kendisine çekiyor ve ihtiyacını gideriyor. Arı da sonra farkında bile olmadan onun ihtiyacını gideriyor.

Demek ki gerçekten İhtiyaç giderenin ihtiyacı görülüyor bu hayatta.

Kendi derdine düşmüyor, paniklemiyor, hak ettiğim kıymeti bana verecek mi beklentisine girmiyor. Eninde sonunda polenlerini taşıtıyor. Enerjisini karşının lehinde olmaya harcamış. Albenileri kendinde toplamış. Artık arı düşünsün… 

Demek ki ilişkilerde de böyle… 

İhtiyacım olan ilgiyi bana göstermeyen insanlara kızıyordum ama ben onların çiçeği olabildim mi? 

İlgi beklediğim insanların ihtiyaçları ne? 

Annem çocuklara baksın bakmasına da annemin ihtiyacı ne? Bu yaştan sonra annem ne ister ki mesela? Onu ne mutlu eder? Kendi başına yapamadığı hangi ihtiyacı var ki ben onu kolaylıkla halledebileyim? 

Eşim telefondan kafasını kaldırmıyor, hiç demiyor ki ‘’Hayatım, ne yaptın bugün?’’ Peki bu adamın ihtiyacı ne? İçimden bir ses diyor ki ‘’Dayak!’’ ‘’Dur o değil bak bir şey yakaladım hemen olayı cıvıtma…’’ Ya telefonuyla takılıyor ya da gece geç saatlere kadar dışarıda, ‘’Eve gel, çocuklar özledi seni!’’ diyorum, defalarca söyledim, ‘’Sizin için çalışıyorum ne istiyorsun benden?’’ diyor. Kendi ihtiyaç duyduğum şeyleri sıralaması kolay, peki ya onun? Eve onu koşa koşa neler getirirdi?

Çok zor sorular bunlar… Hiç kafa yormadığım… 

‘’Of anne yaa…’’ diye başlamadan bir iş yapmayan oğlumun yatakta uyuyuşuna bakıyorum.

‘’Ders çalışması lazım ama… Kendi ayakları üstünde durmalı… Ekmek öyle kolay kazanılmıyor…’’ Zihnim başlıyor hemen, haklı da… Ama bir dakika bak, başka bir şey konuşuyoruz. Bunlar evet ihtiyacı, ama onu cezbeden nektar ne? Neye doğru süzülüp uçmak ister? 

Arıya hiç yük gelmiyor o polenleri taşımak. Çiçek öyle güzel ki… Koşa koşa, uça uça gidiyor… Çocukların da eşimin de öyle severek bir ihtiyacıma koştuklarını görmedim. Ve sadece benim ihtiyaçlarım değil ki bunlar… Kendileri için de bunlar faydalı. Ama demek ki fayda tek başına yetmiyor, bir de güzel olması lazım. 

Suratı asık bir haklılık… Hiç çekici değil gerçekten.

Bak arıya, nektar faydalı diye gelmiyor ki sadece. Çiçek onu bir de güzel sunuyor. 

Onlardan arı olmalarını beklerken, ben ne kadar çiçek olabiliyorum?

Çiçek yoksa arı da yok… Gerçekten öyle… Arılar çiçeklerin olduğu yerlerde dolanıyorlar. 

Etrafımdakiler arı gibi olsunlar istiyorum. Kim istemez ki… 

Öyleyse etrafına insanları toplayabilen albenileri oluşturmak gerek. Kimse senin hatırın için sana iyi olmak zorunda değil. Ya da bunu bir kere yapar, iki kere yapar. Bu da sana karşı olduklarından değil, herkes kendi lehine çünkü.

Öyleyse çiçek gibi olmak… Karşının ihtiyacını anlayan ve kendini fayda ve güzele bulayabilen… 

Ama nasıl?

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir: Mutlu ve başarılı olmak…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; Kim Kimdir, İlişkilerde Ustalık, Başarı Psikolojisi, Sakınmada Ustalık programlarını sunar. Böylece insanların mutlu ve başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yorumlar

  1. Suratı asık bir haklılık... Evet çoğu zaman bu benim 😅

    YanıtlaSil
  2. Bu konuda kafa yormak çok kıymetli gerçekten.

    YanıtlaSil
  3. Ne tatlı bir yazi olmuş elinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  4. insanların hayatında ne kadar çiçeksin? Çiçeği olamadan bu beklenti neden?..
    Biraz acı ama düşünmeye başlamak gerek :)

    YanıtlaSil
  5. Kaleminize sağlık, çok faydalı ve keyifli bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
  6. Haydi o zaman çiçek olalım :)
    İnsana tüm ilişkilerini gözden geçirten bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  7. ne mutlu faydayı keyifle donatabilenlere...

    YanıtlaSil
  8. Çiçek gibi olmak deyince hiç aklıma bunlar gelmezdi...

    YanıtlaSil
  9. Çiçek olmak istedim🫠 belkide oluruz😉👏🏻👏🏻👏🏻 Muhteşemdi😍

    YanıtlaSil
  10. İhtiyacım olan ilgiyi bana göstermeyen insanlara kızıyordum ama ben onların çiçeği olabildim mi? Bütün bakış açısını bambaşka çeviren bir soru.

    YanıtlaSil
  11. Bu yazıyı yazan onun nasil'ini bulmuştur, çiçekten çıkıp buralara gelebildiyse, bizim işimiz zor şimdi ;) Hakikaten nasıl?

    YanıtlaSil
  12. Bir çiçekten pazarlama stratejisi çıkabiliyor olması çok iyi değil de ne?

    YanıtlaSil
  13. Bu detayda çiçeğe bakmak 👏🏻 👏🏻

    YanıtlaSil
  14. Strateji heryerde🌟
    Görebilene, fark edebilene.. :)

    YanıtlaSil
  15. Ne kadar gözümüzün önüne serpiştirilmiş stratejiler, çoğu zaman yanlarından geçip gidiyoruz hiç farketmeden...

    YanıtlaSil
  16. "Bu kadar arıyı senin etrafında toplayan şey ne?" bunu insan için düşününce de hakikaten kafa açıyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kimdir Semineri

Dünya üzerinde yaşayan her canlı birbirinden farklı özellikler taşır. Bitkiler, hayvanlar değişik özellikleri ve yapıları vardır. Çiçekler , meyvesi yediğimiz, yemediğimiz değişik ağaçlar tükenmez çeşitlilik. Her birinin verdiği lezzet, fayda benzersizdir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

İnsan başarı lı olmak ister bu hayatta ve mutlu... Bir karar verdim artık… Ama ya yanlış bir kararsa? Ya reddettiğim seçenek benim için daha hayırlıysa? İçim içimi yiyiyor… Keşke anlamanın bir yolu olsaydı. İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? Kalbine sormalı... Peki, ya kalbim yanılıyorsa? Belki başka insanlara danışmalı... Peki, ya insanlar beni üzmemek için gerçeği değil de nefisimin hoşuna gidecek şeyi tavsiye ediyorsa? Belki de kıyas yapmalı; gelen teklif mevcuttan daha iyiyse değerlendirmeli... Ya daha iyi diye gördüğüm seçenek bir fırsat değil de hayatımın hatasıysa? Keşke anlamanın bir yolu olsaydı... İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? İnsanlar nasıl bu kadar kolay iş değiştirebiliyorlar? Ve nasıl emin olabiliyorlar? Eminlik için bir referans gerekmez mi oysa? Peki, onların referansı ne? İnsanlar nasıl bu kadar kolay istifa edebiliyor? Ya olumsuzluklarına rağmen orada kalması gitmesinden daha hayırlıysa? İnsan nasıl karar veriyor yurt dışın...

Sakınmak

Yaklaşmamak... Sakınmak; Belki biraz korumak, “Gözü gibi sakınmak...” derler ya hani, Çok iyi muhafaza etmek niyetimizi, samimiyetimizi, hedefimizi, Onlara zararı olabilecek her şeyden uzak durabilmek… Sakınmak; Belki biraz da saklanmak. Çok göz önünde bulunmamak. Herkese her şeyimizi anlatmak, göstermek değil de, İyiliklerimizi, yaşantımızı, güzelliklerimizi saklamak… Sakınmak; Belki biraz da sınırlandırmak. Her şeyi yemek değil de, iyi ve temiz yemek… Her şeyi konuşmak değil de, doğru şeyi doğru zamanda ve doğru miktarda konuşmak… Sakınmak; Belki de son hatayı yapmamaya çalışmak değil de, o ilk adımı hiç atmamak, yaklaşmamak, merak etmemek. Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsanın merakı neredeyse algısı ve konsantrasyonu oradadır. Meyve yememek değil de, ağaca hiç yaklaşmamak, algıdan çıkarmak. Aldatmamak değil de, o kişiye ikinci kere bakmamak.  Adını, işini, yaşını merak etmemek. Kötülük yapmamak değil de, düşüncesini bile aklımızdan geçirmemek. Dolandırmamak değil de, yala...