Ertesi gün yine koloninin dışındaydık. Dışarıda bir hayatımız vardı. Çalışıyor, koşturuyor, kesiyor parçalıyor ve içeri taşıyorduk. Bizden öncekiler, kendimiz ve bizden sonrakiler için hazırlık yapıyorduk. Bir yandan ihtiyaçlarımızı gidermek için mücadele ederken diğer yandan toprakta tarım yapıyorduk. Her birimizin görevleri vardı.
Çenemiz yardımı ile kopardığımız yaprakları toprak altında saklıyorduk. Onları çiğneyip lapa haline getirip ve kuru yaprakların üzerinde mantar yetiştiriyorduk. Toprağın hava almasına ve humus yönünden zenginleşmesine sebep oluyorduk. Ormandaki ağaçlara zarar veren böcekleri avlayıp doğanın dengesinin bozulmasını önlüyorduk. Tohumları toprak altına taşıyarak, onların filizlenmesine ve çoğalmasına katkı sağlıyorduk. Sanki ne yapacağımızı doğduğumuz andan itibaren biliyorduk. Tüm bunlar bizim meylimizdi.
Toprağın üzerinde şöyle bir durdum. Birkaç saniye çevremi seyrettim. Şu anda milyonlarca karınca etrafımda koşuşturuyordu. Kahverengi bir zeminde duruyorduk. Etrafımızda yeşil bitki sapları vardı. Ve uçlarında renkli çiçekler uzanıyordu. Güneşin ışıklarını bize gök kuşağı renkleriyle yansıtan çiğ damlaları, yaprakların uçlarında asılıydı. Ve hepsi bir başka kokuyordu. Kocaman kanatlı arılar çiçeklerin polenini topluyordu. Onların bacaklarından dökülen tozları da biz yakalıyorduk. Kalın, çatlamış gövdeli ağaçlar bize besin sunuyordu. Biz de onları temizliyorduk. Sadece birkaç saniye seyrettim.
Hepimiz aslında kimin kim olduğunu biliyorduk.
Rengimizle, şeklimizle, kokumuzla, hareketimizle ve en önemlisi yaptıklarımızla kim olduğumuzu anlatıyorduk. Bizim anlattıklarımızı da diğerleri anlıyordu.
Yaşamın en tatlı döngüsüydü. Algılama ve aktarma. Arı, karınca gibi davranmıyordu. Ya da bir karınca ağaç gibi hareket etmiyordu. Parmak ucunda durmuyor, rolümüz ne ise, en iyisini birbirimiz için yapmaya çalışıyorduk.
Birkaç saniye durdum. Uzun değildi. Renkler, tenler, tatlar, kokular, sesler… Her biri bir sonuca sebep olmak için vardı. Var olan problemi çözmek, olabilecek problemleri küçültmek için hareket ediyordu.
Uzun değildi, birkaç saniye. Yaşamın içerisinde saklı yıllardan alınmış saniyeler. Ama bu süre içinde içimi bir huzur kapladı.
Çünkü ben de buradaydım. Fayda veriyor ve fayda görüyordum. Kocaman bir dünyanın küçücük bir parçasında bir işe yarıyordum. Ölçüsü ya da miktarı önemli değildi. Bir topluluğun içinde azın ne önemi olabilirdi?
Ama buradaydım. Ve ben hayatın bir parçası ve toplamda iyiliğin içinde adı geçen bir karıncaydım.
Doğru olanı seçmekten başka seçenek oluşturmamıştım. Buna isteğim de yoktu. Sadece insan türünün, seçeneksiz olduğu yerde seçenek oluşturmaya isteği vardı. Diğer her canlı düşünüyor ve hiç seçeneksiz doğruyu seçiyordu.
Yine de ona hürmet ediyor ve hizmet ediyorduk. Fark etse de, etmese de… onun fark etmesiyle de ilgilenmiyorduk. Çünkü biz daha büyük bir emre itaat ediyorduk.
Bazen Süleyman’ın karıncası, bazen de İbrahim’in karıncası oluyorduk. Fark etse de etmese de…
Biz O'na hizmet ediyor, O'na dönmeye çalışıyorduk.
Yoksa şu kahverengi toprak, yükseltilmiş mavi gökyüzü ve serilmiş yer, çakılmış dağlar, serin sular burada olur muydu?
Hepimiz bembeyaz kalın bir urganla bağlıydık birbirimize. Ve dönüyorduk. Dönüyor, dönüşüyor ve uğraşıyorduk. Hem içimizde hem dışımızda.
Aman neler düşünüyordum. Asker karıncalar görse beni azarlarlardı. Nihayetinde düşünüp de ağzında su taşıyan karınca olmak ve kendi ateşimi söndürmek için, yeniden tohum aramaya başladım. Karşımda yorgun bir ağacın olduğunu ancak ona çarpınca anladım.
Ağaç güldü. Başımı kaldırıp ona baktım. Ben de ona gülümsedim.
‘’ Seni görüyorum karınca.’’ Dedi.
‘’ Bende seni görüyorum’’ dedim.
Üzerine tırmandım ve bir termit yuvası buldum. Tüm dostlarıma haber uçurdum. Ağacın bize, bizim de ona ihtiyacımız vardı.
Bir anda bir kalabalık oluştu. Ağacı temizlemeye başladık.
Biz kim olduğumuzu doğru aktardığımızda ve bunu güzel yaptığımızda ihtiyacımız bizi buluyordu.
Gülümseyen bir ağaç şifa buluyor, düşünen bir karıncanın karnı doyuyordu.
Hayat ne güzel bağlamıştı bizi birbirimize.
Hep birlikte dönüşerek dönüyorduk.
Akşam yine bekledim.
Kraliçe beni çağırmadı.
Unuttu ya da darıldı belki de dedim.
Biraz hüzünlendim.
Uykuya daldım.
&
Fark etse de etmese de…
YanıtlaSilHizmete devam, ihtiyaç gidermek için harekete devam 🥹
Ne güzel kaleme almışsınız, elleriniz dert görmesin 🫶🏻
Cok güzel ve faydalı bir anlatım olmuş. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilBayıldım ifade ediş biçimine ve anlatılanlara! Her biri üzerinde güzelce düşünmelik bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilBüyük bir faydanın içinde ufak da olsa payının olması ne kadar da yeterliydi
YanıtlaSilİnsan ben olmaya çalışırken zarar veriyor kendine de çevresine de
“Biz kim olduğumuzu doğru aktardığımızda ve bunu güzel yaptığımızda ihtiyacımız bizi buluyordu.” ne güzel bir çıkarım.
YanıtlaSil