Ana içeriğe atla

Düşünen Karınca 2- Ben Kimim?

Yahya Hamurcu

Ertesi gün yine koloninin dışındaydık. Dışarıda bir hayatımız vardı. Çalışıyor, koşturuyor, kesiyor parçalıyor ve içeri taşıyorduk. Bizden öncekiler, kendimiz ve bizden sonrakiler için hazırlık yapıyorduk. Bir yandan ihtiyaçlarımızı gidermek için mücadele ederken diğer yandan toprakta tarım yapıyorduk. Her birimizin görevleri vardı.

Çenemiz yardımı ile kopardığımız yaprakları toprak altında saklıyorduk. Onları çiğneyip lapa haline getirip ve kuru yaprakların üzerinde mantar yetiştiriyorduk. Toprağın hava almasına ve humus yönünden zenginleşmesine sebep oluyorduk. Ormandaki ağaçlara zarar veren böcekleri avlayıp doğanın dengesinin bozulmasını önlüyorduk. Tohumları toprak altına taşıyarak, onların filizlenmesine ve çoğalmasına katkı sağlıyorduk. Sanki ne yapacağımızı doğduğumuz andan itibaren biliyorduk. Tüm bunlar bizim meylimizdi.

Toprağın üzerinde şöyle bir durdum. Birkaç saniye çevremi seyrettim. Şu anda milyonlarca karınca etrafımda koşuşturuyordu. Kahverengi bir zeminde duruyorduk. Etrafımızda yeşil bitki sapları vardı. Ve uçlarında renkli çiçekler uzanıyordu. Güneşin ışıklarını bize gök kuşağı renkleriyle yansıtan çiğ damlaları, yaprakların uçlarında asılıydı. Ve hepsi bir başka kokuyordu. Kocaman kanatlı arılar çiçeklerin polenini topluyordu. Onların bacaklarından dökülen tozları da biz yakalıyorduk. Kalın, çatlamış gövdeli ağaçlar bize besin sunuyordu. Biz de onları temizliyorduk. Sadece birkaç saniye seyrettim. 

Hepimiz aslında kimin kim olduğunu biliyorduk. 

Rengimizle, şeklimizle, kokumuzla, hareketimizle ve en önemlisi yaptıklarımızla kim olduğumuzu anlatıyorduk. Bizim anlattıklarımızı da diğerleri anlıyordu. 

Yaşamın en tatlı döngüsüydü. Algılama ve aktarma. Arı, karınca gibi davranmıyordu. Ya da bir karınca ağaç gibi hareket etmiyordu. Parmak ucunda durmuyor, rolümüz ne ise, en iyisini birbirimiz için yapmaya çalışıyorduk. 

Birkaç saniye durdum. Uzun değildi. Renkler, tenler, tatlar, kokular, sesler… Her biri bir sonuca sebep olmak için vardı. Var olan problemi çözmek, olabilecek problemleri küçültmek için hareket ediyordu. 

Uzun değildi, birkaç saniye. Yaşamın içerisinde saklı yıllardan alınmış saniyeler. Ama bu süre içinde içimi bir huzur kapladı. 

Çünkü ben de buradaydım. Fayda veriyor ve fayda görüyordum. Kocaman bir dünyanın küçücük bir parçasında bir işe yarıyordum. Ölçüsü ya da miktarı önemli değildi. Bir topluluğun içinde azın ne önemi olabilirdi?

Ama buradaydım. Ve ben hayatın bir parçası ve toplamda iyiliğin içinde adı geçen bir karıncaydım. 

Doğru olanı seçmekten başka seçenek oluşturmamıştım. Buna isteğim de yoktu. Sadece insan türünün, seçeneksiz olduğu yerde seçenek oluşturmaya isteği vardı. Diğer her canlı düşünüyor ve hiç seçeneksiz doğruyu seçiyordu. 

Yine de ona hürmet ediyor ve hizmet ediyorduk. Fark etse de, etmese de… onun fark etmesiyle de ilgilenmiyorduk. Çünkü biz daha büyük bir emre itaat ediyorduk. 

Bazen Süleyman’ın karıncası, bazen de İbrahim’in karıncası oluyorduk. Fark etse de etmese de…

Biz O'na hizmet ediyor, O'na dönmeye çalışıyorduk. 

Yoksa şu kahverengi toprak, yükseltilmiş mavi gökyüzü ve serilmiş yer, çakılmış dağlar, serin sular burada olur muydu? 

Hepimiz bembeyaz kalın bir urganla bağlıydık birbirimize. Ve dönüyorduk. Dönüyor, dönüşüyor ve uğraşıyorduk. Hem içimizde hem dışımızda. 

Aman neler düşünüyordum. Asker karıncalar görse beni azarlarlardı. Nihayetinde düşünüp de ağzında su taşıyan karınca olmak ve kendi ateşimi söndürmek için, yeniden tohum aramaya başladım. Karşımda yorgun bir ağacın olduğunu ancak ona çarpınca anladım. 

Ağaç güldü. Başımı kaldırıp ona baktım. Ben de ona gülümsedim. 

‘’ Seni görüyorum karınca.’’ Dedi.

‘’ Bende seni görüyorum’’ dedim.

Üzerine tırmandım ve bir termit yuvası buldum. Tüm dostlarıma haber uçurdum. Ağacın bize, bizim de ona ihtiyacımız vardı. 

Bir anda bir kalabalık oluştu. Ağacı temizlemeye başladık. 

Biz kim olduğumuzu doğru aktardığımızda ve bunu güzel yaptığımızda ihtiyacımız bizi buluyordu. 

Gülümseyen bir ağaç şifa buluyor, düşünen bir karıncanın karnı doyuyordu. 

Hayat ne güzel bağlamıştı bizi birbirimize.

Hep birlikte dönüşerek dönüyorduk. 

Akşam yine bekledim.

Kraliçe beni çağırmadı.

Unuttu ya da darıldı belki de dedim.

Biraz hüzünlendim.

Uykuya daldım. 

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir: Mutlu ve başarılı olmak…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; Kim Kimdir, İlişkilerde Ustalık, Başarı Psikolojisi, Sakınmada Ustalık programlarını sunar. Böylece insanların mutlu ve başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 




Yorumlar

  1. Fark etse de etmese de…
    Hizmete devam, ihtiyaç gidermek için harekete devam 🥹

    Ne güzel kaleme almışsınız, elleriniz dert görmesin 🫶🏻

    YanıtlaSil
  2. Cok güzel ve faydalı bir anlatım olmuş. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Bayıldım ifade ediş biçimine ve anlatılanlara! Her biri üzerinde güzelce düşünmelik bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Büyük bir faydanın içinde ufak da olsa payının olması ne kadar da yeterliydi
    İnsan ben olmaya çalışırken zarar veriyor kendine de çevresine de

    YanıtlaSil
  5. “Biz kim olduğumuzu doğru aktardığımızda ve bunu güzel yaptığımızda ihtiyacımız bizi buluyordu.” ne güzel bir çıkarım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

İnsan başarı lı olmak ister bu hayatta ve mutlu... Bir karar verdim artık… Ama ya yanlış bir kararsa? Ya reddettiğim seçenek benim için daha hayırlıysa? İçim içimi yiyiyor… Keşke anlamanın bir yolu olsaydı. İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? Kalbine sormalı... Peki, ya kalbim yanılıyorsa? Belki başka insanlara danışmalı... Peki, ya insanlar beni üzmemek için gerçeği değil de nefisimin hoşuna gidecek şeyi tavsiye ediyorsa? Belki de kıyas yapmalı; gelen teklif mevcuttan daha iyiyse değerlendirmeli... Ya daha iyi diye gördüğüm seçenek bir fırsat değil de hayatımın hatasıysa? Keşke anlamanın bir yolu olsaydı... İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? İnsanlar nasıl bu kadar kolay iş değiştirebiliyorlar? Ve nasıl emin olabiliyorlar? Eminlik için bir referans gerekmez mi oysa? Peki, onların referansı ne? İnsanlar nasıl bu kadar kolay istifa edebiliyor? Ya olumsuzluklarına rağmen orada kalması gitmesinden daha hayırlıysa? İnsan nasıl karar veriyor yurt dışın

Kim Kimdir Semineri

Dünya üzerinde yaşayan her canlı birbirinden farklı özellikler taşır. Bitkiler, hayvanlar değişik özellikleri ve yapıları vardır. Çiçekler , meyvesi yediğimiz, yemediğimiz değişik ağaçlar tükenmez çeşitlilik. Her birinin verdiği lezzet, fayda benzersizdir.

Sakınmak

Yaklaşmamak... Sakınmak; Belki biraz korumak, “Gözü gibi sakınmak...” derler ya hani, Çok iyi muhafaza etmek niyetimizi, samimiyetimizi, hedefimizi, Onlara zararı olabilecek her şeyden uzak durabilmek… Sakınmak; Belki biraz da saklanmak. Çok göz önünde bulunmamak. Herkese her şeyimizi anlatmak, göstermek değil de, İyiliklerimizi, yaşantımızı, güzelliklerimizi saklamak… Sakınmak; Belki biraz da sınırlandırmak. Her şeyi yemek değil de, iyi ve temiz yemek… Her şeyi konuşmak değil de, doğru şeyi doğru zamanda ve doğru miktarda konuşmak… Sakınmak; Belki de son hatayı yapmamaya çalışmak değil de, o ilk adımı hiç atmamak, yaklaşmamak, merak etmemek. Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsanın merakı neredeyse algısı ve konsantrasyonu oradadır. Meyve yememek değil de, ağaca hiç yaklaşmamak, algıdan çıkarmak. Aldatmamak değil de, o kişiye ikinci kere bakmamak.  Adını, işini, yaşını merak etmemek. Kötülük yapmamak değil de, düşüncesini bile aklımızdan geçirmemek. Dolandırmamak değil de, yalanın