Ana içeriğe atla

Düşünen Karınca 1-Bağ

Yahya Hamurcu


Siz hiç karınca oldunuz mu? Ben bu sabah ilk kez gerçek bir karınca oldum. Kalk borusuyla tüm işçilerle birlikte harekete başladım. Nemli toprağın içerisinden yokuş yukarı yürüdüm. Sırayla dışarıya doğru çıkıyorduk. Göremesek de ön sıralardaki karıncaların dışarı çıktığını hemen anlıyorduk. Çünkü onlar durduğunda hepimiz duraklıyorduk. Kimse konuşmuyordu ama buna rağmen olup biteni anlıyorduk. Bu kadar sessizlikte birbirini anlayan milyarlardık. O halde konuşmak iletişim değil miydi?

Sıram neredeyse gelmişti, önümdeki karınca da benim gibi ilk kez dışarı çıkıyordu. Etrafa bakınıp olan biteni anlamaya çalışırken en önde duran asker karınca ona doğru eğilip ‘Çabuk ol!’ diye bağırdı. Ama o kadar merakla etrafına bakıyordu ki askeri duymadı bile. Demek ki bağırmak da iletişim değildi. 

Arkamdakiler yavaşlamasın diye seri hareketlerle ilerliyordum. Nihayet sıra bana geldi, bir anda yüzüme bir serinlik çarptı. Yaşasın, artık dışarıdaydım! Birkaç adım atarak biraz sağa çekildim. Gözlerim dar karanlıktan geniş karanlığa uyumlanmaya çalışıyordu. Gözlerime hiçbir komut vermediğim halde otomatik hareket ediyordu. Belki de her hücrem ilk kez karşılaştığı şeyleri tekrar irdeliyordu. Zaten çoğu şeyi bilmiyordum. Şimdi bilmediğim daha büyük bir çoklukla karşı karşıyaydım. Binlerce farklı şey görüyordum, antenlerim olanı biteni algılamaya çalışıyordu. Bir süre sonra besin kokularını ayırt etmeye başladım. Peki hangi besin kolonimizin gerçek ihtiyacıydı?

Tohum kokuları, lezzetli yaprak kokuları, et kokuları… Ve toprağın altına girmesi gereken atık kokular…

İlerlemeye başladım, bu küçük bedenle neleri taşıyıp koloniye götürebilecektim? Yuvaya götürebileceğim mutlaka bir şeyler olmalıydı. Diyelim ki taşıyabileceğim besini buldum, peki faydalı ve zararlı olanı nasıl ayırt edecektim? Şimdi kendimi test etme zamanı diye düşündüm. 

Gözlerim bu çevreye daha yeni alışmaya başlamıştı. Zaman geçtikçe daha net görmeye başladığımı fark ettim. Önce her şeyi keskin görüşümün artmasından böyle gördüğümü düşünmüştüm. Ama gördüklerimin gerçek olduğunu anladığımda hayrete düştüm. Yeryüzü aydınlanıyordu, gözümün görebileceği en uzak yerde koyu kırmızı bir çizgi vardı. Koyudan açığa doğru dönüyor, sarı bir ışık yayıyordu. Yeryüzünün renkleri ve şekilleri açığa çıkıyordu. İşte tam o sırada bir tohum tanesi toprakta uzanmış beni bekliyordu. Metrelerce uzaktan taptaze kokusu gelmişti bile. Kardeşlerime o taze tohumu götürebilmek için heyecanlandım. Hemen adımlarımı hızlandırdım ama baktım ki başka bir karınca onu yüklenmeye çalışıyor. Hemen oradan uzaklaşıp başka bir yerde rızkımı aramayı düşünürken yardıma ihtiyacı olduğunu fark ettim. 

Tohumun bir parçasını kaldırıp sırtına almıştı. Ama onun taşıyabileceğinden ağır bir yüktü. Çünkü tohumun henüz suyu çekilmemiş, tazecikti. Yere değen kısmı onu taşımayı zorlaştırıyordu. O kadar büyük bir yükü taşıması ona sadece zarar verirdi, birlikte taşımalıydı. 

İşte dedim içimden, bu ihtiyaç gidermek. Beni görmesi için önce karşısına geçtim. Ona selam verip “benden sana zarar gelmez” dedim. Sonra arkasına dolaşıp tohumun yere değen bölümünü sırtlandım. Birbirimizin yüzünü görmüyor olmamıza rağmen tebessümümüz aynı ritimle adım atışımızdan belli oluyordu. Aramızda bir beyandan fazlası vardı artık. O ve ben iki işçi karınca olarak aynı yolda ortak bir hedef için ilerliyorduk. Birlikte aynı yükü taşıyarak farklı kolonilerimizin ihtiyacını karşılayacaktık. Bu bizim aramızdaki bağdı. Sımsıkı tutunduğumuz beyaz bir bağ.

İlk tohumu depolara teslim ettikten sonra yeniden yukarı çıktık. Sonra bir parça yaprak, bir çekirdek kabuğu derken birlikte hareket ederek beş altı gıda taşıdık. Artık aramızdaki bağ kuvvetlenmişti. İşimizi bitirmiştik ki 15-20 karıncanın bir böceği taşımaya çalıştığını gördük ve hemen o yükün altına girdik. Küçük olmamız önemli değildi, önemli olan bir zorluğu birleşerek ne kadar kolaylaştırdığımızdı. O zaman anladım ki tek başına kahraman olmak ihtiyaç gidermiyordu. Bir hedefte birleşip hareket etmek gerekiyordu. Ve bunun gündeminden çıkması ustalaştırıyordu. 

Karınca da olsa sürekli “ben yaptım, ben getirdim” demek kişiyi hep iletişimde bırakıyordu. Hep beyanda kalmak, sürekli bir şeyler anlatmaya çalışmak yorucuydu. Her olumlu sonucu kendinden, olumsuz sonucu ise dış dünyadan bilmek onu geliştirmiyordu.

Oysa bizim yaşam stilimiz ihtiyaç gidermek olmalıydı. Zaten olması gereken şeyleri sürekli yapmaya çalışmak bir döngüydü. Bu döngü içerisinde varlığını sürdürmenin, olgunlaşmanın yolu da buydu. Önce ihtiyacı algılayıp tanımlamak, onu konumlandırmak, hangi imkân ile hareket edeceğini belirlemek ve harekete geçmek. Tüm bunlar için sebep oluşturmak gerekliydi. Çünkü sonuç oluşturmak bize ait değildi… 

Hava tekrar kararmaya başladığında kolonilerimize döndük.

Bir şeyleri doğru yapıyordum ve mutluydum.

Kraliçenin beni çağırmasını bekledim.

Ona sormak istiyordum.

Nasıl daha mutlu ve başarılı olabilirdim? 

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir: Mutlu ve başarılı olmak…
Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık , Başarı Psikolojisi, Sakınmada Ustalık ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 




Yorumlar

  1. “Hangi imkân ile hareket edeceğini belirlemek ve harekete geçmek.” Karıncayı düşününce ufak hareketlerin sürekliliği geliyor insanın aklına, karıncalardan öğrenecek çok şeyimiz var.

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık. Ne kıymetli mesajlar var...

    YanıtlaSil
  3. Kaleminize sağlık çok güzel anlatmışsınız. Çok kıymetli stratejiler ve çok samimi bir anlatım. ’… yaşam stilimiz ihtiyaç gidermek…. Önce ihtiyacı algılayıp tanımlamak…imkân ile harekete geçmek...’ Olgunlaşmanın yolu. Çok teşekkürler 💐

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir yazı küçük kızımla hayata dair bir paylaşım yapabileceğimiz bir öykü, birlikte burdan birçok yere varabiliriz

    YanıtlaSil
  5. Samimi ve sıcak bir hikaye olmuş. Kaleminize sağlık. Kücüklüklerine ragmen çalışkan ve disiplinli olmaları insanlara cok guzel bir örnek.

    YanıtlaSil
  6. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  7. Aynı anda hem sanki daha önce dinlediğim birşeyi dinliyormuş gibi hem de ilk kez duyuyormuş gibi oldum. Yazanların emekleri zayi olmasın. Çok güzel bir yazı olmuş 👏

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

İnsan başarı lı olmak ister bu hayatta ve mutlu... Bir karar verdim artık… Ama ya yanlış bir kararsa? Ya reddettiğim seçenek benim için daha hayırlıysa? İçim içimi yiyiyor… Keşke anlamanın bir yolu olsaydı. İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? Kalbine sormalı... Peki, ya kalbim yanılıyorsa? Belki başka insanlara danışmalı... Peki, ya insanlar beni üzmemek için gerçeği değil de nefisimin hoşuna gidecek şeyi tavsiye ediyorsa? Belki de kıyas yapmalı; gelen teklif mevcuttan daha iyiyse değerlendirmeli... Ya daha iyi diye gördüğüm seçenek bir fırsat değil de hayatımın hatasıysa? Keşke anlamanın bir yolu olsaydı... İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? İnsanlar nasıl bu kadar kolay iş değiştirebiliyorlar? Ve nasıl emin olabiliyorlar? Eminlik için bir referans gerekmez mi oysa? Peki, onların referansı ne? İnsanlar nasıl bu kadar kolay istifa edebiliyor? Ya olumsuzluklarına rağmen orada kalması gitmesinden daha hayırlıysa? İnsan nasıl karar veriyor yurt dışın

Kim Kimdir Semineri

Dünya üzerinde yaşayan her canlı birbirinden farklı özellikler taşır. Bitkiler, hayvanlar değişik özellikleri ve yapıları vardır. Çiçekler , meyvesi yediğimiz, yemediğimiz değişik ağaçlar tükenmez çeşitlilik. Her birinin verdiği lezzet, fayda benzersizdir.

Sakınmak

Yaklaşmamak... Sakınmak; Belki biraz korumak, “Gözü gibi sakınmak...” derler ya hani, Çok iyi muhafaza etmek niyetimizi, samimiyetimizi, hedefimizi, Onlara zararı olabilecek her şeyden uzak durabilmek… Sakınmak; Belki biraz da saklanmak. Çok göz önünde bulunmamak. Herkese her şeyimizi anlatmak, göstermek değil de, İyiliklerimizi, yaşantımızı, güzelliklerimizi saklamak… Sakınmak; Belki biraz da sınırlandırmak. Her şeyi yemek değil de, iyi ve temiz yemek… Her şeyi konuşmak değil de, doğru şeyi doğru zamanda ve doğru miktarda konuşmak… Sakınmak; Belki de son hatayı yapmamaya çalışmak değil de, o ilk adımı hiç atmamak, yaklaşmamak, merak etmemek. Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsanın merakı neredeyse algısı ve konsantrasyonu oradadır. Meyve yememek değil de, ağaca hiç yaklaşmamak, algıdan çıkarmak. Aldatmamak değil de, o kişiye ikinci kere bakmamak.  Adını, işini, yaşını merak etmemek. Kötülük yapmamak değil de, düşüncesini bile aklımızdan geçirmemek. Dolandırmamak değil de, yalanın