Ana içeriğe atla

Keşke Demeden Önce

İnsan isteklerinin onu hep iyiye götüreceğini zanneder. Yaptığımız seçimler bizim yaşam örüntümüzü dizayn eder. Peki o zaman sonuç olumsuz olduğunda suçlayacak kim var? 

Nikaha çok az kalmıştı, ama iki aile arasındaki gerginlik ve çatışmalar hala bitmemişti. Arzu ise buna bir mana veremiyordu. Kendi annesine kızıyor, “Benim en güzel günlerimde küçük problemleri büyütmeyin!” diyordu. 

Oysa olan problemler boş değildi; hayat tam da o evlilik üzerine bir sürü işaret gösteriyordu. Ama eşyaları Ahmet’in değil de annesinin alması ya da düğün salonunun ücretini kayınpederinin ödemesi Arzu’yu pek rahatsız etmiyordu. 

Arzu’nun annesi ise az çok görebiliyordu durumu. Bir gün karşısına dikilip “Bak Arzu! Bu çocuk nasıl ev geçindirecek? Kaçtır seni almaya geldiğinde cüzdanımı evde unuttum diyor, sen ise hiç önemli değil bugün de benden olsun diyorsun. Ama bu kaç oldu artık?” diye yakındı.

İnsanın İstekleri Arttığında Algısı Kapanır

Arzu’nun derdi tasası bir an önce anne olmaktı. Doktorlar rahatsızlığından dolayı bunun mümkün olmadığını söylese de o anne olacağına inanıyordu. Bu yüzden kimseyi dinlemiyor ve söylenenlere kulak asmıyordu. 

Yine de hayat ikramını son ana kadar verdi. Düğün günü, Arzu gelin odasından çıkmak üzereyken kayınvalidesinin salonda yaptığı birkaç hareket ile annesinin zihninde şimşekler çaktı. “Kızım, gel vazgeç! Hiçbir şey için geç değil, dön bu yoldan. Bu aile bize göre değil.”

Arzu durdu, bir an düşünür gibi oldu, ama yine isteği önüne geçti ve yüzüne taktığı mutluluk maskesi ile salona yürüdü.

Evlilik öncesi işaretini veren olaylar, evlendikten sonra iyiden iyiye açığa çıktı. Önceleri “Ne olacak canım, evin giderlerini de ben karşılarım, faturaları da ben öderim.” derken, sonradan her yükü kendisinin kaldırması Arzu’yu huzursuz etmeye başladı. Daha çok kazanayım, evi daha iyi geçindireyim diye eskisi gibi evine, temizliğine, yemeğine vakit ayıramıyordu. Ama evi de ihmal etmemek için kadın tutmak zorunda kalmıştı. Ahmet ise yarı zamanlı denebilecek bir işte çalışıyor; kendisine, sporuna, hatta aile apartmanında oldukları için annesiyle kahve içmeye bile zaman ayırabiliyordu. 

Günler böyle devam etti. Arzu’nun girdiği “daha rahat yaşayalım diye daha çok kazanmalıyım” döngüsü onun hem hırsını hem iş saatlerini günden güne uzatıyordu. Ama bazen yine de kimseye yaranamadığını düşünüyordu. Tüm kazandıklarını eve harcamasına, bir yandan evi bir yandan işini idare etmesine, eşine türlü türlü hediyeler almasına rağmen yaptıklarının görülmediğini hissetmek onu çok üzüyordu. Çünkü ne zaman yorulduğunu söylese eşinden aldığı yanıt aynıydı: “Sen ne yapıyorsun ki? Senin yaptığını her kadın yapıyor!” 

Aralarında geri dönülmez bir mesafe oluşmaya başlamıştı. Arzu güçlendikçe Ahmet daha da pasifleşiyordu. Artık Arzu da eşini güçsüz görüyordu. Dengeler tam tersine dönmüştü. 

Keşke İlk Söylenenler İlk Söylendiğinde Anlaşılsa…

Oysa hayat ilk andan beri her şeyin işaretini vermişti. Ama insan zıddında bir isteği varken söylenenleri duymazdı. Duysa da anlamazdı.

Gittiği eğitimde duyduklarıyla içine bomba düştü sanki. “Kadın ve erkek arasındaki ilişkide hep bir sorumluluk dengesi olmalı. Eğer terazinin kefelerinden biri diğerine göre daha ağır hale gelirse tüm ilişki alt üst olur.” 

Konuşan eğitmene “Sus artık!” demek istedi. “Nolur sus, bunlar doğru olmasın.” Oysa gerçek tutarlıydı, herkese aynı işliyordu ve konuşulanların hepsi doğruydu. “Nasıl oluyor da bu kadın benim aile içi yaşadığım şeyleri bilip anlatıyor?”

Hiç tanımadığı bu kişi, dengeler bozulduğunda rollerin yer değiştireceğinden bahsediyordu. Ve ekledi: “Karşımdaki kişinin sorumluluklarını üstlendiğim her alanda aslında ona haksızlık yapıyorum.” İşte o anda, tüm hataların ilk başta kendinden kaynaklandığını anladı Arzu. Kendi yanlışlarıyla yüz yüze geldi. 

Bu duyduklarıyla artık hiçbir şeye aynı bakmıyordu; kulakları farklı duyuyor, gözleri başka bakıyor, kalbi farklı çarpıyordu. Çünkü gerçeği ilk kez algılamaya başlamıştı. Gittiği bu eğitim, Arzu’ya hatalarından bir ders çıkarabilmeyi ve pişman olabilmeyi öğretmişti.

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…
Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yorumlar

  1. Baskasının hayatının başrolü oldukça, bizim hayatimiz çıkmaza giriyor. Eşimiz, çocugumuz ,anne babamız, komsumuz , arkadaşımız, iş hayatımız da ki iliskilerimiz , verdigimiz tavizlerle bozuluyor, cünkü bizler fedakarlık ile tavizi kariştırıyoruz

    YanıtlaSil
  2. O kadar da isterken gerçeklerle yüzleşebilmek bir o kadar zor , bir o kadar faydalı...Anlayabilmek ümidiyle, kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Toparlanmak isteyen insan "sus artık" derken bile "anlat bana , doğruyu öğreneyim ki duzeltebileyim" diyor.
    Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  4. İnsanın İstekleri Arttığında Algısı Kapanır, ne kadar doğru.

    YanıtlaSil
  5. Keşke İlk Söylenenler İlk Söylendiğinde Anlaşılsa…ne çok şeyş yapmamış olurdum (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok yerinde çok kişinin kitabına başlık cumlesi

      Sil
  6. Kaleminize sağlık, umarım çok kişiye ulaşır. İlişkilerin çoğunda dengeler değişmiş durumda

    YanıtlaSil
  7. Hayatta herşeyi deneyimleyemeyiz, süremiz kısıtlı.. Keşeke ilk söylenenler ilk söylendiğinde sahiden anlaşılabilse..
    Yazı için teşekkürler, kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  8. Anlatan kişiyi işimize geldiği kadarıyla değil, artık hatamı anlatana ve anlattirana şükürler olsun diyen bir yer
    Kalem tutan elleriniz cennet kapısı açsın

    YanıtlaSil
  9. İnsanın gerçeği duyamaması, görememesi ne acı. İlim olmadan çok zor bu farkındalığa erişmek

    YanıtlaSil
  10. İnsan neyin neye sebep olduğunu bilmeyince nasıl da bocalıyor.

    YanıtlaSil
  11. Keşke ilk söylenilenler ilk söylenildiğinde anlaşılsaydı...

    YanıtlaSil
  12. Keşke demeden öncede dedikten sonrada gerçeği duymak güzel bir hakediş. Çok şükür nasip edene.

    YanıtlaSil
  13. Oysa hayatı veren nasıl da merhametiyle yaklaşıyordu... İstek öyle bir yanılgı ki merhameti, ikramı bile elinin tersiyle ittiriyor insana...

    YanıtlaSil
  14. insan isteklerinin peşinden giderken yanılacağını düşünmüyor... etrafındakiler uyarsa da görmüyor duymuyor. ne zaman görüyor iş işten geçtikten sonra yani...
    keşke ilk söylenenler ilk söylendiğinde anlaşılsaydı...

    YanıtlaSil
  15. Pişmanlık ne büyük nimet…. Keşke demeden pişman olup toparlanabilmek…🌺

    YanıtlaSil
  16. Evlilik ve çocuk sahibi olmak da Allah rızası için yapıldığında insan aşırılaşmıyor.

    YanıtlaSil
  17. Gözde Gümüş15 Mayıs 2024 13:26

    İnsanı zaman zaman uzaklara daldıran bir yazı olmuş... Ne yapabilirim ki daha onun gönlünün olması için? İnsan damacanayla kendini döküyorsa bunu soracak hale geliyor gerçekten...
    Kaleminize sağlık 👏🏼

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu süreçlerde verilen tavsiyeler insana ben diğerler gibi değilim, biz başkayız diye düşündüğü için hiç etkilemiyor. İstek insanın gözünü kör ediyor.

      Sil
  18. Eğitimi almadan önce evlilik yapsaydım kesinlikle bu hikayenin aynısını yaşayacaktım😔 çok acı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

İnsan başarı lı olmak ister bu hayatta ve mutlu... Bir karar verdim artık… Ama ya yanlış bir kararsa? Ya reddettiğim seçenek benim için daha hayırlıysa? İçim içimi yiyiyor… Keşke anlamanın bir yolu olsaydı. İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? Kalbine sormalı... Peki, ya kalbim yanılıyorsa? Belki başka insanlara danışmalı... Peki, ya insanlar beni üzmemek için gerçeği değil de nefisimin hoşuna gidecek şeyi tavsiye ediyorsa? Belki de kıyas yapmalı; gelen teklif mevcuttan daha iyiyse değerlendirmeli... Ya daha iyi diye gördüğüm seçenek bir fırsat değil de hayatımın hatasıysa? Keşke anlamanın bir yolu olsaydı... İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? İnsanlar nasıl bu kadar kolay iş değiştirebiliyorlar? Ve nasıl emin olabiliyorlar? Eminlik için bir referans gerekmez mi oysa? Peki, onların referansı ne? İnsanlar nasıl bu kadar kolay istifa edebiliyor? Ya olumsuzluklarına rağmen orada kalması gitmesinden daha hayırlıysa? İnsan nasıl karar veriyor yurt dışın

Kim Kimdir Semineri

Dünya üzerinde yaşayan her canlı birbirinden farklı özellikler taşır. Bitkiler, hayvanlar değişik özellikleri ve yapıları vardır. Çiçekler , meyvesi yediğimiz, yemediğimiz değişik ağaçlar tükenmez çeşitlilik. Her birinin verdiği lezzet, fayda benzersizdir.

Sakınmak

Yaklaşmamak... Sakınmak; Belki biraz korumak, “Gözü gibi sakınmak...” derler ya hani, Çok iyi muhafaza etmek niyetimizi, samimiyetimizi, hedefimizi, Onlara zararı olabilecek her şeyden uzak durabilmek… Sakınmak; Belki biraz da saklanmak. Çok göz önünde bulunmamak. Herkese her şeyimizi anlatmak, göstermek değil de, İyiliklerimizi, yaşantımızı, güzelliklerimizi saklamak… Sakınmak; Belki biraz da sınırlandırmak. Her şeyi yemek değil de, iyi ve temiz yemek… Her şeyi konuşmak değil de, doğru şeyi doğru zamanda ve doğru miktarda konuşmak… Sakınmak; Belki de son hatayı yapmamaya çalışmak değil de, o ilk adımı hiç atmamak, yaklaşmamak, merak etmemek. Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsanın merakı neredeyse algısı ve konsantrasyonu oradadır. Meyve yememek değil de, ağaca hiç yaklaşmamak, algıdan çıkarmak. Aldatmamak değil de, o kişiye ikinci kere bakmamak.  Adını, işini, yaşını merak etmemek. Kötülük yapmamak değil de, düşüncesini bile aklımızdan geçirmemek. Dolandırmamak değil de, yalanın