Ana içeriğe atla

Annelik Bedeli

Doğurmak anne olmaya yeter mi?

Doğurmak anne olmaya yeterli mi? Sabah erkenden kalkmış bir hevesle evini havalandırmış, temizlemişti.  Üzerine pastasını, tuzlusunu, kahve yanı kurabiyesini de yapmıştı. Üstünü giyip saçlarını da yapınca; yirmi iki yıllık dostu Nermin’le ayda bir yaptıkları kahve günü için hazır olacaktı. Dile kolay koskoca yirmi iki yıl.
Ne anılar, ne acılar, ne sevinçler biriktirmişlerdi. Son iki yıldır da kahve günü diye bir şey uydurmuş, ayda bir buluşup iki kafadar uzun uzun muhabbet ediyorlardı. Gülten son hazırlıkları yaparken kapı çaldı ve Nermin her zamanki telaşlı haliyle kapıdan girdi. Daha nasılsın diye sormadan anlatmaya başladı. Aşağıda yavrularıyla bir kedi görmüş de, aman nasıl tatlılarmış da, işte anne olmak her canlıda aynıymış da, aman da ne güzellermiş, ne tatlılarmış… 

“Annelik” herkes için aynı anlamı mı taşır? 

Nermin bir yandan paltosunu çıkartıp yerleşirken, Gülten “Anne olmak her canlıda aynı” cümlesini düşünüyordu. Hakikaten böyle mi, her anne aynı mıydı? Ya da anne olmak için sadece doğurmak yeterli miydi? Sonra sesli bir şekilde bunu Nermin’e sordu. 

- Gerçekten öyle mi dersin Nermin, anne olmak için doğurmak yeterli mi? 

- Bilmem, yeterlidir herhalde. Niye bu kadar düşündün bakalım sen bu cümleyi? 

- Birkaç yıl önce annem hastanedeyken ben de yanında refakatçiydim, hatırlarsın. Odayı paylaştığımız motosiklet kazası geçiren genç geldi aklıma. Onu düşündüm..

Gülten anlatmaya devam etti…

Hastanede hemen annemin yan yatağında yatan en fazla 20 yaşında bir genç vardı. Motosiklet kazasıyla ağır yaralanmış, hastaneye kaldırılmış. Kaburgaları kırılmış, bir dizi parçalanmış, ayakları kırılmış. Bir süre yürüyemeyeceği bile konuşuluyordu. Kalın kalın kabuk tutmuş yaralarla doluydu her yanı. Boynu incinmiş, kaşı patlamış derken insan tanımasa bile bakınca üzülüyordu. 

- Eyvah! Annesi ne fena olmuştur, ne üzülmüştür? 

- Dur dinle asıl şaşıracağın yere geliyorum. Çocuğa, el bebek gül bebek günlerce uyumadan babaannesi baktı biliyor musun?

- E annesi? Ya babası?

- Annesi ile babası çok önce ayrılmışlar. Baba yıllarca bakmamış, görmemiş, ilgilenmemiş merak bile etmemiş çocuklarını. Babaanne de oğlunun yaptığı hatanın mahcubiyetiyle kapısını, gelinine torunlarına açmış bu yaşa kadar beraber gelmişler. Anneleri dışarıda çalışmış, babaanne hem evden el işi yapıp satmış hem de çocukların bakımıyla ilgilenmiş. O yaşlı haliyle derslerini bile takip edip öğretmenleriyle iletişim halindeymiş. Yani 3 çocuğu yedirmişler, giydirmişler, okutmuşlar.  En büyük çocuk avukat, ortanca doktor olmuş.  En küçük çocuk ise abisi gibi avukat olacakmış ama bu kaza gelmiş başına.  Okula  ara vermek zorunda kalacak diye ağlıyordu babaanne… 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsan bedel ödediği şeye değer verir.

Günler geçti… Bekledim ki babaanne eve gidip dinlenecek, anne onun yerine gelip bakacak. Kazanın ilk günleri her gün geldi anne. Sonra bir gün, mesaisi oldu gelemedi. Sonra trafik yoğundu gelemedi. Sonra halletmesi gereken bir iş çıktı gelemedi. Sonra alışveriş yapması gerekti gelemedi. Sonra sadece telefonla hal hatır sormaya döndü iş... Sonra sonra sonra…. Bir baktım aramalar da azaldı. Fark ettim ki anne benim gibi izin gününü çocuğuna ayırmayı, babaanneyi dinlendirmeyi düşünmüyor. Çocuğunun okula ara vermek zorunda olması, babaanne kadar onu üzmüyor. Babaanneyle biraz sohbet edince annenin çocuklarına çok da düşkün olmadığını anladım. Ama babaanneyi görmelisin, gözler şiş, kıpkırmızı, yüreği param parça torunu için çırpınıyor, koşturuyor, dualar ediyor…

Sen, kedi ve yavrularını anlatırken bu anne ve çocukları geldi aklıma. Sonra da; ben yirmi yaşındayken bir alt komşumuz ve kızları vardı hatırlıyor musun? Hani kızlar annelerinden çok teyzelerine düşkündü. Zaten sonrasında anneleri onları bırakıp gitmişti. Bunlar gibi birkaç örnek daha düştü zihnime. Onları düşündüm tek tek. Hayat yine gösterdi ki, doğurmak insanı anne yapmıyordu. Ayaklarının altına cenneti sermiyordu. Anneyi, insanı değerli yapan, cennetlik yapan onun ödediği bedellerdi. Merhameti, endişesi, sevinci, özlemi, ilgilenmesi, sahip çıkması, düşünmesiydi. Yani iş yine “Bedel” e çıkıyordu Nermin’cim.

Hani geçen kahve buluşmamızda sana uzun uzun anlatmıştım ya “İnsan bedel ödediğine değer verir.” diye. Herkes ödediği bedel kadar düşkün olmuş çocuklara. Sonuçta yasa yine işlemiş, herkes bedeli kadar var olmuş kendisinin ve başkalarının hayatında…. 

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…
Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 
Yahya Hamurcu


Yorumlar

  1. Hakikaten "anne" kelimesi doğurmakla biten bir şey değil, başlayan bi şey. Kim üstlenirse artık. Yetiştiren olabilmek... Doğru bedeller ödeyebilmek... Çok kıymetli... Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Ebeveyn olmak başka bir şey. Yetiştirmek, sahip çıkmak, ilgilenmek, derdiyle dertlenmek için sırf doğurmak yetmiyor. Babaanne ebeveyn olmuş ama o kadın olamamış.

    YanıtlaSil
  3. İnsanın hayatına damga vuran kilit nokta bedel. İnşALLAH bedelden kaçan değil de doğru bedel ödeyenlerden oluruz.

    YanıtlaSil
  4. Ahhh ! BEDEL ah ! Etimle kemiğimle kanımla canımla herkese değerin, kıymetin, anlamanın, anlaşılmanın Bedel ile ilgili olduğunu haykırabilsem :(

    YanıtlaSil
  5. Baskasina da kendimize de verdigimiz kiymet odedigimiz bedel kadar.

    YanıtlaSil
  6. Her insan anne/baba olabilir, ama her insan yetiştiren olmaz.. Ellerinizi sağlık 💕

    YanıtlaSil
  7. Bizler bedel ödediğimize düşkün oluyoruz da, onlar bizden uzaklaşıyorlar biz dengeleri bozdukça...

    Mesele kıvamı iyi ayarlayabilmek.

    YanıtlaSil
  8. Bir anne için 9 ay bebeği karnında taşımakta sonrasında o doğumu yaşamakta bir bedel ama anne eşinden ayrıldığı için ve belkide eşine kızdığı için çocuğuna gerçek degeri vermemiş. Yoksa bir anne bu bahanelere sığınamazdı. Sonuçta gerçekten bedel ödeyen bedel ödediğine değer veriyormuş. Buna bir kez daha şahit olmuş olduk😊

    YanıtlaSil
  9. İnsan bedelini sever......

    YanıtlaSil
  10. Hakikaten de her iş bedele çıkıyor, her kapının anahtarı 🔑

    YanıtlaSil
  11. Yazının ana mesajı, hiç de alışkın oluğumuz, kabul ettiğimiz bir şey değil. Ama bu hikayedeki gibi güzel bir sebep ve sonuç analizi ile insan gerçeği çok net görebiliyor. Teşekkürler

    YanıtlaSil
  12. 9 ay karnında bakmakta yetmiyor bedel olarak. Bedeli kestiğin yerde değerde azalıyor yavaş yavaş...

    YanıtlaSil
  13. Anneye sorsalardı heralde “ben onlar için çalışıyorum, babasız çocuk büyütmek ne kadar zor” diyebilirdi.. Ne yazıkki çocuk büyütmeyle yetiştirmeyi ayırt edemeyebiliyoruz.. Maddi ihtiyaçlarını karşılamayı yeterli bulabiliyoruz.

    YanıtlaSil
  14. Bir sıfatı hak etmek, bir kimliğe erişmek...
    Zannettiğimiz gibi doğuştan değil, her şey bedel, emek ister.

    YanıtlaSil
  15. 😃aradığım cevabı buldum… ben de yıllardır annem beni niye pek de sevmiyor ki diye düşünüyorum… ben çok uslu bir çocukmuşum hep , kimseye yük olmaz kendi işimi de kendim görürmüşüm…ya ben ondan ümidi kesip kendi işimi kendim gördüm çünkü o hep hasta olduğundan yakınıp uyurdu…ya da ben nasılsa hallediyorum her ihtiyacımı diye gerek duymadı o da haliyle galiba bedel ödemeye ….35 yaşındayım ve annem hasta olduğu için beni suçlar hale geldi …

    YanıtlaSil
  16. Ahhh bedel sen nelere kadirsin. Gerçekten de öyle. Bedel ödedikçe insan bedel ödediğine kıymet veriyor.

    YanıtlaSil
  17. Anladık ki büyütmek ve yetiştirmek farklı kavramlarmış…

    YanıtlaSil
  18. Anne olabilmek; yetiştirebildiysen hayata, kendi ayaklari uzerinde durabiliyorsa, muhtaç degilse sana ve dış dunyaya, bir o.kadar da sevgi baģi varsa ne mutlu anneye de yetiştirdigine de.. Sırrı bedel.miş :)

    YanıtlaSil
  19. Bana merhametle baktığı gibi sende ona merhametinle bak...
    Anne demek güç, Anne demek merhametin vücut bulmuş hali demek...
    Kaleminize saglik

    YanıtlaSil
  20. Bize verilen emanetlere ne kadar sahip çıkıyoruz? O rollerin hakkını inşallah verebilenlerden oluruz.

    YanıtlaSil
  21. Meger bedel insanin fitratina uygun davranabilmesi, annenin bile anne olabilmesi icin ne de gerekli ne de onemliy birseymis...

    YanıtlaSil
  22. Kadını anne yapan şey bedel olduğu gibi insanı yücelten şey de bedel…

    YanıtlaSil
  23. İnsanları bağlayan şey bedel ve bedeli anlamadan ilişkileri anlamak ne kadar zormuş

    YanıtlaSil
  24. Anne olmak… Büyük sorumluluk ama hayatta hep o sorumluluğun bedelini ödeyene verilir yetkiler, makam ve mevkiler.
    Adımın ‘anne’ olması yetmiyor gerçekten soyutta ve somutta anne olabilmek için o bedeli ödemek gerekiyor.
    Başkası ödediğinde o bedeli anne demiyorlar belki ama cenneti Yaradan ona nasip ediyor.
    Yazıyı okuyunca benim de aklıma adı anne olmayan ama anneliğin tüm sorumluluklarını almış birkaç insan geldi. Allah onlardan razı olsun.

    YanıtlaSil
  25. Neye kime emek verirsen kıymeti sende artar. Demisti ananem . Aslinda bu yasayı anlatmış. ..

    YanıtlaSil

  26. Hayatta güçlü kendi ayaklarının üstünde durabilen olmanın, yetiştirebilmenin yolu bedelden geçiyor.

    YanıtlaSil
  27. Bazen insan bir kişiye, bir yere kendini yakın hissedemeyebiliyor

    Ahhhh ne yapıcam ben şimdi?
    İstemeyerek, mutsuz bir şekilde bu hayat çekilmez ki?

    Dediğimiz zamanlar oluyor ama bedel ödemeye başladığımızda ilk düşünen, ilk giden biz oluyoruz😊

    YanıtlaSil
  28. Bedel ne kadar kıymetli bir şey. Bedelin kadar varsın ve karşındaki o kadar var. Sıfatlar önemli değil. Anne, baba, kardeş, dede babaanne…
    Ne kadar bedel, o kadar değer.

    YanıtlaSil
  29. İnsanın bedelidir değerli olan...değerli yapan..

    YanıtlaSil
  30. Bu hayatın anlamı bedel, bedel bir insanın harcı, insan istediğine değil bedeline sahip olur

    YanıtlaSil
  31. Her yol her kapı BEDEL e çıkıyor… Bedelin kadar anne olabiliyorsun…

    YanıtlaSil
  32. 👏👏👏👏

    YanıtlaSil
  33. Yasemin Sırça8 Ocak 2023 01:04

    İnsan bedel ödemediğinde yavrusuna karşı bile nasıl nankörleşebiliyor, nasıl öylece bırakabiliyor.. Hayret doğrusu! Vay be ‘bedel’ sen nelere kadirsin ve sensizlik nelere sebep!

    YanıtlaSil
  34. İnsan bedelini seviyor 😶

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

İnsan başarı lı olmak ister bu hayatta ve mutlu... Bir karar verdim artık… Ama ya yanlış bir kararsa? Ya reddettiğim seçenek benim için daha hayırlıysa? İçim içimi yiyiyor… Keşke anlamanın bir yolu olsaydı. İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? Kalbine sormalı... Peki, ya kalbim yanılıyorsa? Belki başka insanlara danışmalı... Peki, ya insanlar beni üzmemek için gerçeği değil de nefisimin hoşuna gidecek şeyi tavsiye ediyorsa? Belki de kıyas yapmalı; gelen teklif mevcuttan daha iyiyse değerlendirmeli... Ya daha iyi diye gördüğüm seçenek bir fırsat değil de hayatımın hatasıysa? Keşke anlamanın bir yolu olsaydı... İnsan nasıl emin olur verdiği kararın doğruluğundan? İnsanlar nasıl bu kadar kolay iş değiştirebiliyorlar? Ve nasıl emin olabiliyorlar? Eminlik için bir referans gerekmez mi oysa? Peki, onların referansı ne? İnsanlar nasıl bu kadar kolay istifa edebiliyor? Ya olumsuzluklarına rağmen orada kalması gitmesinden daha hayırlıysa? İnsan nasıl karar veriyor yurt dışın...

Kim Kimdir Semineri

Dünya üzerinde yaşayan her canlı birbirinden farklı özellikler taşır. Bitkiler, hayvanlar değişik özellikleri ve yapıları vardır. Çiçekler , meyvesi yediğimiz, yemediğimiz değişik ağaçlar tükenmez çeşitlilik. Her birinin verdiği lezzet, fayda benzersizdir.

Sakınmak

Yaklaşmamak... Sakınmak; Belki biraz korumak, “Gözü gibi sakınmak...” derler ya hani, Çok iyi muhafaza etmek niyetimizi, samimiyetimizi, hedefimizi, Onlara zararı olabilecek her şeyden uzak durabilmek… Sakınmak; Belki biraz da saklanmak. Çok göz önünde bulunmamak. Herkese her şeyimizi anlatmak, göstermek değil de, İyiliklerimizi, yaşantımızı, güzelliklerimizi saklamak… Sakınmak; Belki biraz da sınırlandırmak. Her şeyi yemek değil de, iyi ve temiz yemek… Her şeyi konuşmak değil de, doğru şeyi doğru zamanda ve doğru miktarda konuşmak… Sakınmak; Belki de son hatayı yapmamaya çalışmak değil de, o ilk adımı hiç atmamak, yaklaşmamak, merak etmemek. Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsanın merakı neredeyse algısı ve konsantrasyonu oradadır. Meyve yememek değil de, ağaca hiç yaklaşmamak, algıdan çıkarmak. Aldatmamak değil de, o kişiye ikinci kere bakmamak.  Adını, işini, yaşını merak etmemek. Kötülük yapmamak değil de, düşüncesini bile aklımızdan geçirmemek. Dolandırmamak değil de, yala...