‘’Ah Deniz ah! Bir türlü bitmedi derdin!’’
Aslı, kızının sınıf öğretmeninin araması üzerine yağmurlu bir çarşamba sabahı okul yollarına düşmüştü. Bir yandan yağmurun ıslatmasıyla hızlanmaya çalışıyor bir yandan durup durup söyleniyordu. Acaba bu defa ne olmuştu? Geçen gün kızını bırakıp eve geldikten kısa bir süre sonra öğretmen tarafından tekrar aranmış ve okula tekrar gitmek zorunda kalmıştı. Bu durum bu hafta ikinci kez oluyordu.
‘’Anlaşamıyor işte kimseyle, anlaşamıyor! Halası kılıklı, ne olacak! Biraz ablasına benzese ne olurdu sanki?’’
Aslı’nın dediği gibi Deniz ablasından çok farklıydı. Yaşıtlarının olduğu ortamda bile sus pus tek başına oturmayı tercih ederdi. Herkes etrafında dört dolaşır, onu mutlu etmeye çalışırdı. Sık sık ‘’Sıkılıyor musun? İstersen başka bir yere gidelim mi? Beğenmedin mi?’’ gibi sorular sorarlardı. Çok nadiren güldüğü için, herkese göre mutsuz duruyordu. Eşyaları da çok kıymetliydi, kimseyle paylaşamazdı. Geçen gün, komşunun kızı oyuncağıyla oynamaya çalıştığı için kıyameti koparmıştı. Boya kalemlerinin sayısından, silgilerinin düzenine kadar her şeye dikkat ederdi. Öyle ki kaybolmasın diye saklar sonra onları bulamazdı.
Deniz ne kadar konuşmayı sevmeyen, insanlardan uzak duran bir çocuksa ablası o kadar onun tersiydi. Ablası, oyuncaklarını paylaşmamak bir kenara dursun, neyi kime verdiğini hatırlamazdı. Ortama yeni gelen biri olduğunda hemen onu bir tebessümle karşılayıp onunla sohbet, muhabbet ederdi. Yeni girdiği ortamlara da hemen ayak uydururdu. Okul döneminde de bu yüzden annesini hiç zorlamamıştı.
Sakinleşme stilleri bile farklıydı. Deniz sevdiği kişiler tarafından temas edilmeyi seven, sevmediği kişilere ve şeylere ise asla temas etmeyen bir çocuktu. Aslı onu sakinleştirmek için elinden tutup, sarıldığında işi biraz daha kolaylaşırdı. Diğer kızı böyle şeylere çok ihtiyaç duymuyordu. İki çocuğun ihtiyaç duyduğu şeyler ne kadar da farklıydı.
Deniz büyüdükçe farklı sorunlar da baş göstermeye başlamıştı. Kendini çok kapattığı için onu anlamakta herkes zorlanıyordu. Bu yüzden Aslı içten içe Deniz’in de ablası gibi hep girişken, canlı ve neşeli olmasını isterdi. İki kardeş, iki farklı dünya gibiydi. Nasıl olurdu da aynı anne babadan olan iki çocuk birbirinden bu kadar farklı olurdu? Bu duruma bir türlü anlam veremiyordu.
Aslı çok sinirlendiğinde kendi kendine ‘’Halası kılıklı!’’ cümlesini yapıştırıveriyordu. Bu farklılığı bazen halaya benzerliğe, bazen de kreş dönemindeyken yaşadığı sıkıntılara bağlıyordu.
Peki işin gerçeği neydi?
İki akraba, iki kardeş, aynı yastığa baş koyan iki eş veya çalışma arkadaşları… İnsanların hayatı algılamaları ve karşılaştıkları olaylara verdikleri tepkiler birbirlerinden farklıdır. Bu farklılıkların bazıları doğuştan gelir, bazıları sonradan oluşur. Bunların tam anlamıyla ne olduğunu ve nasıl yönetileceğini bilmek, gelecekte çıkabilecek sorunlara engel olur. İnsan kendisini ve çevresini tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılabilir yöntemlerle tanıdıkça ilişkilerinin kalitesi artar.
Kaleminize sağlık... :)
YanıtlaSilHayatımızın içinden sorunların çözümü için Kim Kimdir ve diğer seminerlerinizi ben de tavsiye ediyorum :)
YanıtlaSilÇocuğu doğuran anne yetiştiren anne ama istemediği huyu olunca başkaları suçlu! Herkesin yaptığı hatalardan biri güzel farkındalık oluşturan bir yazı olmuş.
YanıtlaSil