Düğüne çok az kalmıştı ama Züleyha gelinliğiyle cebelleşiyordu. Her giydiğinde daha önce orada olmayan bir problem ortaya çıkıyordu. İlk giydiğinde üstüne cuk oturmuştu halbuki. Fakat sonrasında düğün hazırlıkları, ailelerin istekleri, bitmek bilmeyen masraflar derken ortam çok gerilmişti. O da stres üstüne stres yaşamaktan istemeden de olsa kilo vermişti. Aslında her gelinin hayali değil miydi bu? Manken gibi bir vücutla gelinliğini üzerinde sergilemek, şöyle nikah masasına doğru sanki podyumda yürürcesine süzülerek damadın yanına varmak… Evet, her gelinin hayaliydi. O zaman neden Züleyha hala bu kadar gergindi?
- Olmuyor işte olmuyor! Çıldıracağım! Kaçıncı prova bu? Kaçıncı değişim? Yetişmeyecek düğün gününe kadar!
5. provasında düğüne iki hafta kala yine kilo vermiş, verdiği kilodan dolayı gelinlik arkadan pot vermişti. Yine daraltılması gerekiyordu. Terzi bir önceki provasında artık daha fazla oynama yapamayacağını yoksa gelinliğin yetişmeyeceğine dair onu uyarmıştı. Haklı olarak, o da bu sorumluluğu üstlenmek istemiyordu. Sonuçta Züleyha gibi mükemmelliyetçi ve sabırsız gelinlerle çalışmakta usta olmuştu.
Züleyha ne yapacağını bilemeden sinirinden oturup ağlamaya başladı. Annesi ve müstakbel kayınvalidesi yanındaydı. O kadar stresliydi ki kayınvalide ufacık ağzını açarsa bütün ihalenin üzerine kalacağından korkuyordu. O nedenle çaresizce ne diyeceklerini bilemeden iki kadın Züleyha’yı teselli etmeye çalışınca klişeler havada uçuşmaya başladı…
- Boş ver kızım canın sağ olsun. Ufacık bir pottan ne olur, değer mi göz yaşlarına?
- Evet kızım, sıkma sen tatlı canını, azıcık bir kaymış o kadar. Sen bildiğin için rahatsız oluyorsun ama bakınca hiç belli olmuyor.
- Hem 2 santim kaymış olması senin güzelliğinden hiçbir şey eksiltmez…
Ve daha nice, herkesin normalde gerçek olduğunu bildiği halde “yok canım öyle bir şey” hissiyatını oluşturmak için söylenen ve ağlayan tarafın “Bana öyle olmadığını söyleyin” isteğine hizmet eden lafların peşi arkası kesilmiyordu. Normal bir vakitte olsa Züleyha’nın “Tamam siz de amma abarttınız, teselli edin dedik de görünen köy kılavuz istemez…” diyeceği cümlelere ses çıkartmıyor olması onun ne kadar çaresiz olduğunu açıklamaya yeterliydi. Sonunda klişeler duymak istediği kıvama gelince
- Evet, belli olmuyor değil mi?
Diyebildi belli belirsiz bir ses tonuyla. Bu bile annelerin bir ağızdan
- Aaaa, tabi ki de güzelim. 2 santimcikten ne olur ki?
Demesine yetti.
Hazırlıklar çetindi. İki tarafın da isteklerini oldurmaya çalışmak Nobel ödüllü matematikçilerin bile çözemeyeceği bir paradoks haline gelmeye başlamıştı.
Büyük amcamla küçük dayım kavgalı onları ayrı masalarda oturtmayalım. Kuzenim yüksek müzik sesini kaldıramaz onu şuraya alalım. Bebeğiyle gelenlerin şimdi bebek odasına ihtiyacı olur şurayı ayarlayalım. E şimdi de sandalyeler kız tarafında çok oldu biraz da erkek tarafına alalım. Lise arkadaşları şuraya, üniversite arkadaşları buraya… ama birbirlerini tanıyanlar… onlar nereye?
Her şey Arap saçına dönmüştü ama Züleyha hala her şeyin mükemmel olması isteğinden vaz geçmemişti. Hataya tahammülü de yoktu. Bütün problemlerin bir anda çözülmesini istiyor, çokça sabırsız davranıyordu. O ne kadar sabırsızsa hayat da ona o kadar problem yağdırıyordu. Adeta bir çıkmaza girmişti. İlk çiçeklerin siparişi yanlış girilmiş, orkide yerine zambak gelmişti. Sonrasında davetiyelerde problem çıkmış, adres yanlış yazılmıştı. İstediği pastayı yaptırabilmek için bulunan seçeneklerden bir türlü tatmin olmamıştı. Şimdi de bütün bunlar yetmiyormuş gibi gelinliğin pot vermesi artık son damla olmuştu.
Ayağa kalktı, hayatının en önemli gününü bir gelinliğin bozmasına izin vermeyecekti. Kilo alırdı ne vardı ki, önünde daha 2 haftası vardı. Her şey istediği gibi olacaktı. Buna inanıyordu. Ve oldu da. Düğün gününde herkes hazır, bütün organizasyon tam da onun istediği gibiydi. Gelinliği de neredeyse tam üzerine göreydi. Tam da hayal ettiği kır düğününü yaşıyordu.
Misafirler geldi, düğün başladı. Damat ve gelin nikah masasına doğru yürümek için yerini aldı, müzik başladı ve ilk adımlar atıldı derken müziğe Züleyha’nın çığlıkları eşlik etmeye başladı… Yerini almak için koşan bir çocuk, elindeki çikolatasıyla birlikte “mükemmel” gelinin “mükemmel” gelinliğine takılıp, düşmemek için refleksle geline sarılıvermişti.
Mükemmel olsun diye uğraştığı tüm tören, daha başında kabusa dönmüştü… O kadar ince eleyip sık dokuduğu, uğruna göz yaşları döktüğü, strese girip hem kendini hem sevenlerini yorduğu onca çabanın sonucu bu mu? Evet… Demek o kadar kusursuzlaştırmaya çalışmak iyi değildi… Oysa hayatının en önemli gününü, mükemmelleştirmeye çalışmak yerine tadını çıkarmaya konsantre olsaydı… Basit ama herkesin keyif alabileceği bir törenle mutluluğunu paylaşsaydı…
“Mutluluklar” diye bağırdı arkalardan, neşeli bir ses. Züleyha bir anda silkindi… “Evet yaaa, mutluluklar…” Gözyaşlarını silip masum bir tebessümle doğruldu… Bu onun düğünüydü. Hayatının en önemli gününü bir gelinliğin bozmasına izin vermeyecekti…
&

Bu kadar mutsuzluk stres "en mutlu bir günü" yaşamak için değer mi
YanıtlaSilKaleminize sağlık.
YanıtlaSil“Evet yaaa, mutluluklar…”
Sahip olduklarımızla, ulaşabildiklerimizle, vazgeçtiklerimize takılmadan mutlu olabilenlerden olmak dileğiyle. Çok teşekkürler. 💐
Her şeyin mükemmel olmasını istemek zaten olamayacağının işareti belkide.
YanıtlaSilHayatta mükemmel olmaya çalışmak insanı çok yoran bişey değil mi?
Ne güzel anlatılmış ..
İnsan bir noktaya takılıp, o olumsuzluğu düzelteceğim diye tüm olumlulukları nasıl da kaçırıyor. Zenginlik içinde fakirlik bu olsa gerek hakikaten... Elinize sağlık.
YanıtlaSilİnsan ne zaman asla olamayacağı, sahibinin TEK olduğu sıfata bürünmek istese işler hep sarpa sarıyor :) Kusursuzu isteyenin kusursuz sıkıntıları oluyor..
YanıtlaSilElinize sağlık mükemmeli yakalarken mutlaka çıkacak hatalar ne güzel dile getirilmiş... mükemmel olamayacağını kavrayabilenlerden olabilmek dileğiyle
YanıtlaSilBazı insanlar zorlaştırır bazı insanlar kolaylaştırır. Herkesin yapıp ettiği kendine zulm değil midir?
YanıtlaSil"Ah o çikolatalı dondurma sırasımıydı şimdi" Evet belki de tam sırasııydı...:)
YanıtlaSilİnsan mükemmelleştirmeye çalışırken elindekileri ne kadar da göremez hale geliyor. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilTeşekkürler...
YanıtlaSilDis dunyadan beklentimiz arttıkça kendimizden olan azalır ve mutsuz oluruz
YanıtlaSilHep hayatı kolaylaştıran tarafta olmak ne kadar kıymetli değil mi... yük olan değil yük alanlardan olmak duasıyla... kaleminize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim ne güzel bir yazı
YanıtlaSilBir de bunun zıttı var...olumsuzluktaki zıttı.. mükemmel olamaz diye bir işe kalkışmamak... Mükemmel düğünü, mükemmel ilişkiyi olduramam diye evlenmemek gibi ..
YanıtlaSilVerilenler ne kadar çok ve hakkının üzerinde olmuş olsa bile verilmeyenlere takılınca elindeki mutluluğu nasıl da kaybediyor insan. Kaleminize kuvvet :)
YanıtlaSilMükemmeliyetçi olmak aslında ne kadar yorucu…. Farkına varamıyor insan kendinin elinde olduğunu sanıyor ne acı😔
YanıtlaSilNede güzel anlatılmış mükemmel olmaya çalıştıkça hayatı ve mutluluğu kaciriyoruz
YanıtlaSilHatasızlık, kusursuzluk insan eliyle dizayn olamıyor...
YanıtlaSilHerşey tam olamaz, sen tamamladıkça hayat eksiltecek...
YanıtlaSilBu arada kilo almak istemek de güzel bir dert burdan bakınca 😅
YanıtlaSilNe kadar önemli insanın neyi ne kadar önemsemesi. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSil