Kornaya sert ve uzunca bastı. “Yol boşken neden bu kadar yavaş gidiyorsun kardeşim?” diye bağırdı. Zaten işe geç kalmıştı. Evde halletmesi gereken şeyler de yetişmemişti. Bir de trafikte yavaş davrananlar olunca tahammül edemiyordu. Tek tahammül edemediği bu muydu? Hayır tabi ki.
Yoğun çalışıyordu. Çok yoruluyordu. Eşinin biraz daha anlayışlı olmasını bekliyordu. Ancak eşinin de ondan beklentileri vardı. Hâlbuki bu kadar mesai yapan bir insandan daha az şeyler beklemeliydi. Sonuçta bu kadar uzun mesaileri ailesi için yapıyordu.
Ya çocukları, çocuklarına ne demeliydi? Eve gelir gelmez “Babaaa” diye yanına geliyorlardı. Onlarla vakit geçirmek keyifli olsa da biraz sakinliğe ihtiyacı vardı. Keşke çocukları da biraz onun halinden anlasaydı. Öfkelenip bağırıyor, sonra da pişman oluyordu.
Hayat zordu. Hele yaşadığı yüzyılda daha zordu. Hiçbir şeyin onun istediği gibi gitmediğini düşünüyordu. Evden işine ucu ucuna yetişeceği saatte çıkıyordu. Tüm kırmızı ışıklara yakalanıyordu. “Uyuz” diye tanımladığı, aniden önüne kıran ya da sol şeritten yavaş giden sürücüler sanki hep onu buluyordu.
Hayatının merkezine aldığı işinde, patronu bir türlü memnun olmuyor, projesini birlikte yürüttüğü takım arkadaşı onun gibi çalışmıyordu. Hemen anlamasını beklediği şeyi defalarca anlatmasına rağmen anlamıyordu. Oysa o anlatmadan onu anlayan biriyle birlikte çalışsa hayat ne kadar da kolaylaşacaktı.
Gerginliği ve asabiyetinin arkasında mazeretleri vardı. Çok geçerli mazeretleri… “-meli, -malı” kalıpları…
Eşim beni anlamalı, çocuklar kıymetimi bilmeli, patronum yaptıklarımı görmeli ve takdir etmeli, arkadaşlarım halimi hatırımı sormalı, kardeşim arada yardıma gelmeli, işyerinde beraber çalıştığım kişiler biraz daha güler yüzlü olmalı, hava ne sıcak ne soğuk olmalı, fiyatlar artmamalı, para bu kadar zor kazanılmamalı, trafik akmalı…
Çevreye yönelik ne çok olması gereken şey vardı. Peki ya kendisi? Kendisi nasıl olmalıydı? Dışarıdan güler yüz, yardım, anlayış ve teşekkür beklerken kendisi bunların ne kadarını yapıyordu?
İnsanın dışarıdan beklediği her şey asabiyetinin mazereti haline gelir. “Böyle olmalıydı ve neden yapmadın?” sorusunu sorabilir. Peki ya kişinin kendisinden bekledikleri?
İnsan kendinden beklerse neler olur?
İlk selamı veren, ortama gülümseyerek giren, trafiğin akmasını bekleyen değil de güne er başlayan, yardım bekleyen değil de yardım eden, anlayış bekleyen değil de anlayış gösteren olursa…
İşte o zaman kendisiyle ve kendi yaşamıyla mutlu olmaz mı insan? O zaman kızgınlık ve kırgınlığı kalır mı hayata?
Asabiyet için mazeret bulmanın çok kolay olduğu bu dönemde insanların şükür ve tebessümleri için sebep olmaya var mısın? En azından çabalar mısın?
&
En azından denemeye değer 🌿
YanıtlaSilBelki de ilk değiştirmeye başlayacağımız, kendim dediğimizdir…. Yaptığı davranışları gözden geçirten bir makale. Kaleminize kuvvet olsun 🤍
YanıtlaSilİnsan başta kendisi yapınca çevre de yapar hale geliyor olumlu davranışları. Çok teşekkürler emeklerinize sağlık :)
YanıtlaSilKendinle kavga edince hayatla da kavgalı oluyorsun,kisi önce kendisi ile barisik olmalı, kendisinden beklemeli..yi anlatan guzel bir yazı olmuş..kaleminize sağlık
YanıtlaSilEn azından çabalamısın? 👏🏻👏🏻
YanıtlaSilÇok güzel özetlemiş mutsuzluğumuzun asıl sebebini. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilSanki insanoğlu dış dünyayı suçlamak için sürekli tetikte bekliyor gibi, o yüzden de serzenişleri hiç bitmiyor. Sürece kendisinden başlamayı denese nasıl da toparlanabilir her şey💐
YanıtlaSilDenemeye değer, kaleminize sağlık🫶
Ben ne yapmalıyım dediğimiz zaman başlayacak inşallah her şey elinize sağlık 🌺
YanıtlaSilAsabiyet için mazeretimizin kalmadığını anlatan güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık. Hayatta mazeretlerimize gerek kalmadan asabiyetten uzak mutlu ve başarılı olabilineceğini gösterdiğiniz için teşekkürler.. bu makaleler hepimize çok iyi geldi..
YanıtlaSilİnsanın hep başkası değişsin ben doğruyum demesi ile başına gelenler😀
YanıtlaSilKaleminize sağlık. İnsanın çevresindekilerden beklentilerini okurken bile yorucu ki gerçekten yoran üzen bir durum. Halbuki az demeden kendi yapabildiklerimizden başlasak daha mutlu ve motive oluruz. Selam ve tebessümle çabalamaya başlayarak “insanların şükür ve tebessümleri için sebep olmaya var mısın? “
YanıtlaSilDışardan Beklenti arttıkça gerginlik de artıyor, insanın ortaya koyduğu performans da azalıyor. Git gide daha az şey yapan ama çok şikayetlenen hale mi geleceğim yoksa kendi performansıma mı odaklanacağım?
YanıtlaSilİşte bu yüzden gerçekten gerginiz. Dış şartlara bağlamak kolay geliyor. Elbette onlar da etkiler ama niye ben bu kadar etkilendim bu dış şartlardan? diye keşke sorabilsek kendimize. Aslında dışarıdan kontrol edemeyeceğimiz bir yerden beklemenin ne kadar yersiz olduğunu anlayacağız. Ve kendimize bu zulmü yapmayacağız. Teşekkürler
YanıtlaSilİnsan kendisinden beklerse kendini geliştirmiş olur aynı zamanda :)
YanıtlaSilKilit nokta bu sanırım:
YanıtlaSilİnsanların yapması gereken ama yapmadığını düşündüğüm şeylerden dolayı sıkıntı duyuyorum ama ben onlardan beklediğimi onlara ne kadar veriyorum?
Güzel anlamlı akıcı bir yazı. Elinize sağlık.
YanıtlaSilÇok keyifli bir yazı👏🏻👏🏻 Bu dönemde herkes evrenden, enerjiden, etrafından beklerken asıl bakmamız gereken yeri gösteren bir yazı 👏🏻👏🏻İnsan kendinden beklemedikçe mutlu sakin olamıyor….
YanıtlaSilOkurken su gibi aktı elinize sağlık
YanıtlaSilİnsanın beklentisi kontrol edilmeden kaygıları gerginlikleri de kontrol edilemiyor... Bu kadar kızacak küsecek ne var demek boşuna... O noktaya getiren beklentiye bir bakmak gerek
YanıtlaSilAsabiyet kişinin en çok kendine zarar veriyor...
YanıtlaSilİnsanın hep bahanesi hazır.. şöyle olmalıydı, öyle olsa şöyle olurdu gibi.. ne güzel anlatılmış, kaleminize sağlık..
YanıtlaSilİnşallah bunları bizim dizayn ettiğimizin bilincinde olur ve şikayeti bırakırız...