Peki, insan nasıl öğrenir ?
Bir bebeğe karnını doyurmak için emebilme özelliği verilmiş. Doğduğunda annesinin yardımıyla bunu gerçekleştirir. Bebek gün geçtikçe bu konuda daha marifetlenir. Bu olay zamanla anne bebek için de daha kolay olmaya başlar.
Konuşmayı çevresindeki kişileri algılayıp kendi iç dünyasında anlamlandırma yaparak öğrenir. Sonra bir iki ses çıkardığında geri bildirim alır.
- Bu, bu, bu
- Aman yavrum su mu istiyormuş? Yerim ben o su isteyen dillerini ...
Haaa demek ki o ‘’Bu’’ değilmiş. İçinden tekrar eder su, su, su sonra ağzından çıkarmaya çalışır.
- ‘’Bu’’ yine ‘’su’’ çıkmadı neyse ben biraz daha çalışayım.
Çevresindekilerin alkışlayarak onayladığına ilk başta bir anlam veremese de ‘’Evet doğru yoldayım’ diye düşünür. Daha çok alkış almak için de sesleri çıkarmaya devam eder. Böyle böyle çevresindekilerin etkisi ile konuşmayı öğrenmeye çalışır. Bulunduğu yerde hangi dil konuşuluyorsa o dili öğrenir çünkü çevresi hep o şekilde aktarır.
Kemik ve kas yapısı gelişen çocuğun merakı da artar. Etrafındaki şeylere kendi ulaşıp keşfetmek ister. Aslında bir ömür boyu kucakta yaşayıp, yemeği ağzına verilsin... Oyun oynayarak hayat geçsin... Ondan da kimse bir şey istemesin boyutundadır. İç dünyası böyle olsa da hayat insanı orada bırakmaz. Bir yerlerden hareket etme güdüsü verir.
Emeklemeye başlayan bebeğimiz yeni keşiflere yelken açar. Bakar annesi koltukta oturuyor. O da koltuğa çıkmak ister. Ama her çıkma hamlesinde annesi kucağına alıp koltuğa oturtur. Önce sevinse de bu işe, sonra bozulmaya başlar.
Ben beceriksiz miyim? Ne yapayım kendim çıkacağım işte...
Annenin yokluğunu bekler. Uzun çıkma denemeleri sonunda başarılı olur da şimdi bir de inmesi vardır. İnmeye çalışır.
Nasıl yapıyordu annem? Ayağını yere doğru uzatıp hop ayağa kalkıyordu.
Ama bunu denerken, hop kendini yerde bulur. O acıya kim dayanır basar yaygarayı.
-Annneeeee!
Anne kızar tabii...
‘’Bu, bu, bu derken alkış vardı şimdi ne oldu kızıyorsun bana.”
- Ah evladım bir yerlerin kırılacak ben sana kaç defa dedim çıkma diye...
“Haa, demek ki bir yerlerim kırılacak ‘bu’ derken bir şey olmuyor ama şimdi canım acıdı.”
Dedesinin köydeki evine gittiğinde görmediği bir çok şeyle karşılaşır.
“Şimdi bunların hepsini bir ellemek bir koklamak bir tadına bakmak gerekir değil mi? Odada köşede duran şey ney ki? İçinden de çatır, çatır ses geliyor. Bunu daha önce duymamıştım. Gideyim bir bakayım bakalım... O tarafa doğru meyil ederken annemin çığlığını duydum.”
- Sakın oraya gitme ‘’Cıs’’ olursun.
‘’Cıs mı olurum? O ne demek? Bu büyüklerde ne kadar acayip oluyor. Gitsem ne olur ki herkes gidip yanında elini ovuşturmasını biliyor ama. Yine kollayım bakalım elbet yalnız kalacağım. Şimdi tam zamanı herkes çekildi. Elledim işte... Elledim de elim niye böyle oldu bu acıya dayanamayacağım aaaaaaanneeeeeee”
- Ah, evladım sana gitme demedim mi?
“Elimin acısına mı annemin tepkisine mi? Tövbe bu koltuktan düşmeden beter bir şeymiş... Şimdi apalamak da yok...”
İnsan tıpkı çocukluğunda olduğu gibi yaşamı boyunca öğrenmeye devam eder. İşte kimi zaman ona aktarılana göre hareket ederken bazen de kendi isteğine göre hareket ederek öğrenir.
Deneyimlenmiş bilgileri alarak öğrenme, deneyimsel transfer ile öğrenmedir. Kendi isteğime göre hareket edeyim, ben kendim bir deneyeyim kısmı da deneme yanılmadır.
Hayat insana eylem sonucunun doğru mu yanlış mı olduğunu elbet gösterir. Çünkü hayat sistemi nasıl işliyorsa öyle sonuç alırız. Kendimizi bir yerden boşluğa bırakırsak düşeriz. Boyumuzdan büyük işlere kalkışırsak zarar görürüz. Elimizi sıcağa değirirsek yanarız.
Eğer insan gerçekten değerlendirme yapıyorsa bunun çıkarımını yapabilir. Evet sobaya gittim elim yandı. ‘’Bilmediğim bir şeye o kadar bodoslama dalmamam gerekir’’ diye sonuç çıkarabilir. Ya da bu olaydan ders çıkaramaz. Yeni bir olayda ‘’Neymiş bu?’’ deyip, çamaşır suyunu da içebilir. Yerde bulduğu leblebiyi burnuna da sokabilir.
İnsan çocukken yaptığı bu hareketleri ömür boyunca devam ettirir. Sadece konu değişir, biraz daha hemen karşılığı alamadığı olaylar gelir. ‘’Ya hep mi böyle olur?’’ sorusunu sorduğu noktaya gelmeden birçok badireler atlatılmış, küslükler, barışmalar, kazançlar, kayıplar, öfkeler, krizler yaşanmış olur.
İnsan karşı cinsle ilişkisinde ticaretinde çocuğu yetiştirirken de hayatın bir sisteminin olduğunu bilmez. Bu da kafasının karışmasına sebep olur. İnsanların isteklerine doğru gittiği yollar da çeşitlenince de her şey daha anlamsız hale gelir.
İnsan dert içine girdiğinde söylediği şey çoğunlukla ‘’Ne yapayım kaderim böyle imiş’’ diyebilir. Problemini sanki yokmuş gibi görmezden gelip orada öylece bırakabilir. Ya da o konu ile alakalı çevresinden şikayet eder. Çözümü dış dünyadan bekler. Sinirli kızgın öfkeli bir kişi haline dönüşebilir.
Hayatın her aşamasında bir sistem işliyor. Yaptığımız her hamlenin bir karşılığı var. Her insanın hayatta yapması, yapmaması gerekenler var. Oluşturduğumuz sebeplerin sonuçlarını yaşıyoruz. İnsan sebebi değiştirebilir ama o sebebin getirdiği sonucu değiştiremez. İnsan ise hep sonucu değiştirmek ister ama hangi sebepleri değiştireceğini anlayamaz. Bunları deneyerek bulmak ise oldukça maliyetlidir. İnsan bu hayatı daha konforlu geçirmek istiyorsa ya deneyim çıkarmalı ya da deneyim transferi yapabilmeli... Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insana bunu öğretir.
İnsanın dününden daha mutlu ve başarılı olması, problemlerini çözebilmesi için deneyip yanılmadan, yara almadan öğrenmeye ihtiyacı var. O zaman daha doğru tepkilerle, doğru yöntemlerle hedefe ulaşabilir. Hayatı zorlaştırmak yerine işleri kolaylaştırabilir.
&
En pahalı öğrenmedir deneme ve yanılma...
YanıtlaSilYüzüme yakişan saç modelini deneyerek bulabilirim ama gerçekten yapmak istediğim mesleği bulana dek denemek için zamanim var mı? Kaleminize saglik
YanıtlaSilDeneyip yanıldığımızda sonuç tekrar tekrar olumsuz olunca bu sefer başkalarını suçlamaya başlıyoruz
YanıtlaSilÖyle ya benden kaynaklı olamaz diyoruz
Peki ya Trakya’ya gidicem derken Ankara yolunda isek ve bunun farkında değilsek ?
Kısacık ömürde en pahalı öğrenme şeklidir deneme yanılma... hedefe yakınlaşacağız sanırken daha da uzaklastırır bizi ☹
YanıtlaSildeneyimsel öğreti der ki deneME-yanılMA :) ve hep sonuca oynarız biz. sonucu değiştirmek isteriz, sonuçla ilgileniriz. o sonuca giden yola bakmak aklımıza gelmez. hangi yoldan gittim, neler yaptım, neyi iyi yaptım neyi kötü yaptım, sonuç değerlendirmesi yapamıyor insan çünkü sonucu çok istiyor.. kaleminize sağlık
YanıtlaSilBir musibet bin nasihatten iyidir derler ya, gerçekten insan deneyip yanıldığında kendisinden o acı çıktığı için iyi öğrenebiliyor… ama o acıyı yaşamasan da öğrenmek mümkün.. Deneyimsel Öğreti diyor ki: deneyim transferi yap, birkaç gömlek üstte yaşa 😌
YanıtlaSilDeneme ve yanılma! Birileri senden önce yapmış denemiş. Bunu kabullenmek zor olan. İnsan her zaman en iyisini kendisinin bulacağını zannediyor. Olaylardan zararsız çıkabilmek için deneyim transferi çok kıymetli gerçekten 🌱
YanıtlaSilBenim bir ömrüm var ve herşeyi denemeyi bu ömre sığdıracak kadar zamanım yok. İşte o yüzden deneyimi transfer etmeliyiz ve bu konforu tatmalıyız☺️
YanıtlaSilDeneyim transferi yapınca insan bir ömre on ömür sığdırabiliyor. Her şeyi deneme yanılma ile öğrenmeye çalışmak “durun Amerika’yı bir de ben keşfedicem” demek gibi oluyor aslında :)
YanıtlaSilDeneme yanılma yaparak bi ömür geçirmek, daha çok yıpranmak demek... Bizden önce yapan var ve bu çok kıymetli.Her yönden kazanç.
YanıtlaSilDeneyim elde ettikten sonra denersek bir anlamı var. O zaman hayat kolaylaşır. "Ben bilirim, ben denerim, ben yaparım" dediğinde insan dünyaya yeni gelmiş bebeğin ahvaline dönüyor. Ancak verilen süre o kadar da uzun değil. Ayrılık, mutluluk, kariyer... Her bir probleminin bir yaşanmışı vardır elbet. Önemli olan gerçekten "deneyimli" olanı bulmak.
YanıtlaSilDenemeye gerek kalmadan öğrenebilme seneğinin olması insan için gerçekten bir konfor
YanıtlaSilKurulan benzerlikler ve anlatım çok güzel ve ogretici. Kaleminize sağlık.. 🌸
YanıtlaSilHayatın bu sistemini anlatan, anlamamıza sebep olan tüm hocalarıma sonsuz teşekkürler...
YanıtlaSil