Gözü iki ay önce babasına doğum gününde aldığı gömleğe takıldı. Hala aldığı günkü paketinde itinalı bir şekilde oracıkta duruyordu. ‘’Yine giymemiş, oysa ne heveslerle almıştım. Üstelik babamın en sevdiği renk, yine neden beğenmedi acaba?’’ diyerek sitem etmeye başlamıştı. Sadece bu gömlek değildi ki, ne zaman babasına yeni bir kıyafet alsa babası teşekkür eder, sonra o kıyafeti gardırobun bir köşesine atıverirdi. ‘’Galiba kıyafet konusunda babamı mutlu edecek tercihler yapamıyorum.’’ diye düşündü ama sorun sadece kıyafetlerde miydi? Bir keresinde babasının telefonu o kadar eskimişti ki gidip babasına yeni bir telefon almıştı. Babası mutlu olacağı yerde ‘’Kızım ne gereği vardı ki? Benim telefonum bozuk değil, ben telefon istemedim. Hem ben onu kullanamam, geri ver istersen.’’ demişti. Taksitle aldığı telefonu zararına bir arkadaşına satmak zorunda kalmıştı.
Babam neden böyle davranıyor? Sanki yeni olan şeylere alerjisi varmış gibi, sanki eski olan her şeye takılı kalmış gibi...
Babası konuşmalarında dahi sürekli geçmiş konulardan, annesiyle olan hatıralarından, emekli olmadan önce çalıştığı yerdeki insanların maceralarından detaylar verir, ballandırarak anlatırdı. ‘’Çok ilginç’’ dedi. Aklına geçen hafta bir arkadaşının tavsiyesiyle gittiği seminerde anlatılanlar geldi: ‘’Bazı insanlar yenilikçidir, motivasyonları yeni olan her şeydir. Yeni kıyafetler, yeni arkadaşlıklar, yeni ilişkiler, yeni bir iş ona büyük bir haz verir. Bazı insanlarsa gelenekseldir, yeni şeylere hemen adapte olamaz, biraz alışma sürecinden geçmesi gerekir.”
İşte o anda şahit olmuştu dinlediklerine. Demek ki babası o yüzden böyle davranıyordu. Sonra kendisini düşündü. O da babasının aksine eski şeylerden hemen sıkılırdı. Yeni yeni kıyafetler almayı çok seviyordu. Mesela daha geçen gün ayakkabısı eskimediği halde kaçıncı çift ayakkabısını almıştı. Sıkıldığı her kıyafetini ya bir arkadaşına hediye ediyor ya da kardeşlerine gönderiyordu. Bir oda dolusu kıyafeti vardı ama ‘’hiçbir şeyim yok’’ der hemen alışverişe çıkardı. Şimdi işte kendisine de şahit olmuştu.
‘’Peki, babama neden kızıyordum ki? Benim gibi olmadığı için mi yoksa ben onun gibi olamadığım için mi? Hangimizin davranışı doğru olandı? Neden baba ve kız olarak davranışlarımız birbirinden farklıydı? Babam da bana çok para harcıyorum diye kızmıyor muydu?’’
Düşünmek, soru sormak, cevaplarına şahit olabilmek o kadar heyecan vericiydi ki hoşuna gitmeye başladı. Derste anlatılanlar tek tek sorularını cevaplıyordu. İkisinin de farklı olması tesadüf değildi.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur.
O halde mutlaka bir anlamı olmalıydı ve düşündükçe o anlamı da bulmaya başlamıştı. İkisi de iki ayrı uç gibiydi. Tıpkı eksi ve artı kutuplar gibiydiler. Birinde olan diğerinde yoktu ve ikisi de kendilerinde olan davranışlarında o kadar aşırıya gitmişlerdi ki sonunda dengeyi bozmuşlardı.
Kendisi ihtiyaç dışı gereksiz harcamalarla neredeyse müsrifleşmeye başlamamış mıydı? Maaşını aldığı gibi son kuruşuna kadar harcıyordu mesela. Peki ya babası? Her şeyi o kadar çok sahipleniyor ve elinde tutuyordu ki evleri çöp ev haline gelmemiş miydi? Bozulan o dengeyi yeniden sağlamak için birbirlerine muhtaçlardı. Kendilerinde olmayan davranışı kullanmak zorundalardı. Kendileri gibi düşünen, kendileri gibi davranan insanlardan bunu öğrenemezlerdi. Sonuçta aynı davranış tekrar etmiş olmaz mıydı? Ancak kendisinden farklı olandan öğrenebiliyordu insan, ancak o şekilde kendisini geliştirebiliyordu.
‘’ O kadar gereksiz harcamalar yapmışım ki... Aldığım şeyler çok da ihtiyaç duyduğum şeyler miydi? O paralarla keşke ihtiyaç sahiplerine yardım etseydim. Biraz babam gibi elimdekilerin değerini bilip, tutumlu olmayı öğrenebilirsem babam da elindekileri paylaşmayı, gereksiz şeylerden vazgeçebilmeyi öğrenirse dengeye gelebiliriz.’’ diye düşündü.
Babasından başka neler öğrenebilirdi? Mesela babası hâlâ okul arkadaşlarından bazılarını telefonla arar, halini hatırını sorardı. Bir ihtiyaçları varsa yardımlarına koşardı. Bazen eski iş arkadaşlarını, bazen bir komşusunu, bazen akrabalarını arardı. Vefalıydı babası, kendisine yapılan iyilikleri unutmazdı.
Kendini düşündü. İlişkilerinde sıcakkanlı ve güler yüzlüydü. Babasının aksine hemen uyum sağlar, ısınıverirdi yeni insanlara. Ama bu zamana kadar kaç eski arkadaşının hatırını sormak için aramıştı ki? Ancak ihtiyacı olduğunda aramıyor muydu onları? Ya da eski mahallesine gidip hangi komşusunun kapısını çalıp hatırını sormuştu. Halbuki hatırını sormadığı insanların kendisine o kadar iyilikleri dokunmuştu ki. Yapılan iyilikler bu kadar kolay mı unutuluyordu? İnsan teşekkürlü olmalıydı her zaman, önce hayata karşı sonra insanlara karşı. Çünkü insan teşekkürlü olmadığında bu sefer nankörleşmeye başlamıyor muydu? Yani kendisine verileni, kendisi için yapılanı o zaman yok saymıyor muydu? Yapılan iyilikler, verilen emekler, gösterilen değerler bu kadar kolay mı görmezden geliniyordu ve unutuluyordu?
Hayatın verdiği onca emek, onca iyilik, onca değer yok sayılabilir miydi? Mesela güneş ısıtıyor, toprak karnımızı doyuruyor, rüzgâr ferahlatıyor. Doğada hiç bir şey kendisi için yaşamıyordu. Nehirler kendi suyunu içmiyor, ağaçlar kendi meyvelerini yemiyor, güneş kendisi için parlamıyor ve çiçekler kendileri için kokmuyordu. İnsan hayata da o teşekkürü etmedikçe, vefasız ve nankör davranışlar sergilemeye başlıyordu.
Gerçeklerle yüzleşmek canını acıtsa da bu ona iyi gelmişti. Bu dünyada sadece o yoktu ve hayat sadece onun için dizayn edilmemişti. Sorumluluklarını yerine getirmeli, vefalı olmayı öğrenmeliydi. Bunun için hala zamanı vardı ama hemen harekete geçmeliydi. Artık kendisini farklı hissediyor, düşündükçe insanın zihninin küçük bir gölden okyanuslara ulaşabildiğini fark ediyordu.
Peki, insan düşündükçe, irdeledikçe, zihnini zorladıkça başka nerelere varabilirdi?
&
"Düşündükçe insanın zihninin küçük bir gölden okyanuslara ulaşabildiğini fark ediyordu."
YanıtlaSilAslında insanın hayatında bakıp görmesi düşünmesi gereken ne kadar çok yer var ve hep gösteriliyor ama biz algılayamıyor, düşünemiyoruz belki de...
İnsan farklı olanlara gıcık oluyor hakikaten
YanıtlaSilVe yakınlaşmayı tercih etmiyor
Bizim şifamız onlarda olabilir mi?
Bir düşünceyle başlıyor herşey; nasıl daha iyi olurum, nasıl daha iyi yaparım? Çözüm arayana çözüm geliyor. İyi ki birbirimizden farklıyız, farklılıklar zenginliklerimiz bir de bi düşünmek lazım; ben den bir tane daha olsa ne yapardım 🫢
YanıtlaSilSenden farklıysa yanına konan kişi ondan bi alacağın vardır. Bu bakış açısı insanı geliştiriyor.Yoksa gıcık olmaya devam edebiliyoruz.
YanıtlaSilİnsan kendine benzediğine daha sıcak daha samimi davranıyor, benzemediğine ise hemen uyuz olabiliyor. halbuki bu farklar bizim zenginliğimiz ve geliştirmemiz gereken yönlerimiz onda saklı. hakkaten biraz üzerinde düşününce, kafa yorunca gerçeği görmeye başlıyor..
YanıtlaSilKarşımızdaki insanın gerçeğiyle yüzleştiğimizde anlık acı duysak da toplamda o insanı kabul ettiğimizde ona hakkını vermiş oluyoruz. Kim Kimdir programı bu yüzden çok kıymetli 🌿
YanıtlaSilDenge…hayatımızın merkezinde olması gereken kavram… yemek yerken de uyurken de alışveriş yaparken de… dengeye gelmenin yollarından biri de benden farklı olana bakıp onun iyi yönlerini hayatıma alabilmek… yoksa kendi özelliklerimizde aşırılaşıp gidiyoruz
YanıtlaSilFarklı olmak guzel...
YanıtlaSilFarklılıklarımızın sebebini bilmek daha güzel...
Farklılıklarımıza rağmen dengede olmak ve doğru davranmak en güzel... :)
Gerçekten Kim Kimdir Semineri tavsiye edilir. Dosta, eşe, kardeşe, patrona gıcık olduğum vakitlerde, onların bu davranışlarındaki sebeplerin mizaçlarından kaynaklandığını anladığımda, artık o özelliklerine gülümser hale geldim. İnsan anlayamadığında muallakta kaldığında anlık tepkiler veriyor. Gerçeğini görünce de karşılaştıklarına şaşırmamaya başlıyor. O zaman ilişkilerde daha tolere edebilir kişi boyutuna geliyor. Hatta karşıdaki kişinin vereceği tepkilerde öngörülü olabiliyor
YanıtlaSilİnsanlarım birbirinden nedem farklı olduğunu bilmesi , bunu kabul etmesi huzurlu bir hayatın anahtarı gerçekten
YanıtlaSilHaha baba aynı annem… 😀
YanıtlaSil“Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz “ ne güzel bir bakış açısı.
YanıtlaSilMaalesef çoğunlukla göremez insan onların kimin için yaşadığını.
Farkliliğın sebebini bilmeki insana huzur veriyor, yoksa ilişkller çok sancılı olabiliyor bazen:))
YanıtlaSilNe ostkyorsun ve ne yapıyorsun?
YanıtlaSilBu şey değil mi ya? Benim annem? Eşimin babası? Arkadaşımın eşi? Her evde bir atan bir tutan var hemen hemen. Bu bir tesadüf olamaz...
YanıtlaSiltaaa ki farkedene kadar, ne kadar çile çekmişiz dedik birçoğumuz :) tanıdıkça rahatlıyoruz aslında.
YanıtlaSilanlamak ve tanımlamak sevgiyi de peşinden getiriyor. ne güzel farkındalıklar... teşekkürler...
YanıtlaSil